Zonguldak

Askılı madenci sepetlerinin hikayesi!

Fotoğrafçı Aladdin Kara ters dergi'de askılı madenci sepetlerinin hikayesini anlattı.

Abone Ol

Askılı madenci soyunma sepetleri, madencilerin ıslak ve terli giysilerinin kurumaları için en uygun ve kullanışlı bir sistemdir. Yerin altına indikçe hava sıcaklığı ortalama olarak her 33 metrede 1 derece artar. Bu yüzden madenlerde havalandırma işlemi en önemli sorunların başında gelir. Madenlerde kuyulardan inildikten sonra, kuyu dibinden 3-5 km uzaklıkta üretim yapılan kömür panolarına gidilir. Buralarda çalışma ortamı kuyu diplerine göre daha sıcaktır. Hava çıkışı olmayan lağım, taban, baca gibi yerleri havalandırmak için hava pervaneleri kurulur. Buralardan geçmesi gereken hava miktarları bir işçinin ortalama 6 metreküp/dakika hava ihtiyacına göre hesaplanır. 

Havanın fazla olduğu ortamlar çalışma güvenliği açısından sakıncalıdır. Bu yüzden hava akımı fazla olan yerleri dengelemek için hava kapıları yapılır. Yani ocak içinde çalışma ortamı her durumda sıcak olur. Tecrübeli madenciler sık sık hasta olmamak için yanlarında getirdikleri yedek giysileri giyerek yola çıkarlar. Madenciler, çıkışa yaklaştıkça kuyudan aşağıya inen kuvvetli hava akımından kendilerini korumak zorundadır. Özellikle kışın soğuk günlerinde madencilerin terden ıslanan elbiseleri kuyu dibine yaklaştıkça soğur ve üstlerinde donarak katılaşır. 

Dilaver bölgesinde madene ilk işbaşı yaptığım günlerde, işçi hamamı binasında, üzerinde kırmızı boya ile numaralandırılmış kilidi kırık ahşap bir dolabı üzerime zimmetlediler. İçine tıkıştırılmış eski elbiselerden anlaşılacağı üzere dolabın eski sahibi yeni emekli olmuştu. İçindeki kömür tozlarını temizleyip, raflarına gazete kâğıdı yerleştirdim. İlk hafta, ocaktaki acemilik günlerimin yanı sıra dışarıda da bu ahşap giysi dolabımla uğraştım. Dolabımın delik yerlerini gazete kâğıtları ile kapatsam da ortalıkta gezen hamam böceklerinden ve tahtakurularından kurtulamıyordum. 

Dolabımın içini dışını beyaz yağlıboya ile boyadım. Dolabımı numarasından değil de beyazlığından ötürü tanıyordum artık. Ama yine de tahtakurularından ve hamam böceklerinden kurtulamamıştım. Zavallı annemin elinde süpürgesiyle; evde hamam böceği kovaladığını görünce onları eve taşıdığımı anladım. Ocak elbisemi giyip elimi cebime attığım zaman sert kabuklarına ve bıyıklarına elim değdiğinde elektrik çarpmış gibi olurdum. Üzerimde böcek taşıdığım hissine kapıldığımda nerede olursam olayım elbiselerimi çıkartıp silkeler öyle giyerdim.   

Bir keresinde kahvehanenin içinde üzerimi soyunduğumda kahveciyle kavga etmenin eşiğine geldim. Böceklerimi kahvenin dışına dökmeliymişim. Elbise dolabımda beslediğim hamamböceklerinin yarattığı travmayı üzerimden atamadım. Hamam böcekleri ile olan ilişkimin ömür boyu devam edeceğini hayat bana gösterecekti. Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde olduğu gibi modern zamanlarda insani değerlerini kaybederek hamamböceğine dönüşen Groger Samsa benzeri insanlarla çokça karşılaşacaktım. 

Maden ocaklarında hiyerarşik sistem çok katı ve aynı zamanda şaşırtıcıdır. Dilaver ocağından Asma ocağına indiğimde çavuşlarla yaptığım dolap ve banyo kavgalarını unutamam. Kendi banyolarını dışarıdan gelen biri ile paylaşmayan maden çavuşlarının ketum davranışları, onların haklarını savunmak için bacaağızlarında bildiri dağıtan benim gibi biri için düşündürücüydü. Şeflerin banyolarında değil yıkanmak, izinsiz önünden bile geçemezdiniz. 

Yedekler ustanın, ustalar postabaşının, postabaşı çavuşun, çavuşun şefinin önüne geçmesi mümkün değildi. Belki de bu tür yerlerde olması gereken buydu. Buralarda silsileye dikkat eden bir çalışma sistemi kendiliğinden kurulmuştu. Çünkü çok zor şartlarda çalışılan bir yerde otoritenin gevşemesi sonucunda oluşacak ihmal ve insan hatası onlarca madencinin yaşamını sonlandırabilirdi. Bu sistemin alternatifi, maden işçilerinin sınıf bilincine kavuşması ile mümkündü. Ama kast sistemi o derece kurulmuştu ki, yandaşlık, hemşericilik, alıp başını gitmişti. Aynı köyün deresinin öte yakasında oturanlar bile öteki konumuna düşebiliyordu.   

Zamanla ahşap dolaplar değişip çelik giysi dolaplarına taşındık. Bunun yanında bir de terli çamaşırlarımızı tavana astığımız askılı madenci sepetlerimiz oldu. TTK’nın Üzülmez, Karadon ve Kandilli gibi ocaklarında bir dönem uygulanan bu sistem bence madencilikte ıslak ve terli giysiler için düşünülen en doğru yöntemdi. Bir önceki gün tavana asılan ıslak elbiseler, fizik kanunları gereğince sobanın veya kaloriferin ısıttığı havanın yükselmesiyle tavandaki ıslak elbiseleri kısa zamanda kurutabiliyordu. Yaz günlerindeyse, açık pencerelerin oluşturduğu hava akımlarından faydalanılırdı.

{ “vars”: { “account”: “G-PS7CWR0GE0” }, “triggers”: { “defaultPageview”: { “on”: “visible”, “request”: “pageview”, “vars”: { “title”: “Name of the Article” } }, “clickOnHeader”: { “on”: “click”, “selector”: “#header”, “request”: “event”, “vars”: { “eventCategory”: “examples”, “eventAction”: “clicked-header” } } } }