Bir kent nasıl ayağa kalkar?

Abone Ol

Kent, kent kimliği ve kişiliği konusunun devamında kentlilik bilinci ve bunun geliştirilmesi kavramlarına geliyoruz doğal olarak.

Geçen yazımda Tarihi Fevkani Köprü’müz özelinde her kentin bir kimliği ve özgün bir kişiliği olması gerektiğinden bahsetmiştim. İnsanlarıyla birlikte tarihsel, kültürel, fiziksel ve sosyo-ekonomik yapısını yansıtan bir olgu olduğunu, bu yapının kentte yaşayanlara o kente aidiyet ruhu aşıladığını ve bunun da hemşehrilik bilincini güçlendirdiğini anlatmaya çalışmıştım kent kimliğinin. Elbette asıl amacım bu yolla güzel şehrimizin en nadide eseri olan Büyük Fevkani Köprü’müzün ayakta kalmasının kentimiz, kendimiz ve dolayısıyla geleceğimiz için ne kadar önemli olduğunu anlatabilmekti.

Kentlilik bilinci

Bu defa kent kimliğinin korunmasının en temel unsuru olan kentlilik bilincini geliştirme ve güçlendirme kavramları üzerinde durmak istiyorum.

Günümüz kentlerini tehdit eden bir olgu var ki, o da birbirinin aynısı olmaya başlayan kentlerin sıradanlaşma ve kimliksizleşme tehlikesinin ortaya çıkması. Kapitalist sistemin sadece tüketmek ve daha fazla tüketmek mottosu etrafında şekillenen tabiatı gereği her yerde benzer yaşam kalıpları insanların kentle olan duygu bağını zayıflatmaktır.

Yeme içmeden alışverişe, sinema tiyatrodan eğlenceye, adeta fabrikasyon bir yaşam kültürünü yerleştiren bu sistemin taşıyıcıları da AVM denen tüketim mabetleri elbette. İnsanların en basit duygularını tatmine dayalı bu tüketim sistemi sonuçta modernleşme kisvesi altında insanı belirsiz bir kent ortamına sürüklemektedir. Öyle ki, bir AVM içinde  insan bir süre sonra hangi şehirde olduğunun ayırdına bile varamaz hale gelebilir.

Bir şehri ilk bakışta diğerlerinden ayıran simge yapıları o şehre kimlik verir demiştik. Bir şehrin topoğrafik özellikleri dışında eskiden kalan ne varsa temizleyip birbirinin aynısı sözde modern kentler yaratmaya kalkışırsanız o kentin kimliğini yok eder ve bir süre sonra hiç kimseyle gönül bağı olmayan sıradan yerleşimler haline getirirsiniz.

İşte bu ruhsuzluğa engel olacak olan olgu da kentlilik bilincidir. Bu bilinç, kent sakinlerinin o kentin sahibi kimliğiyle her taşında payı olduğunun farkında olarak davranmalarını gerektirir. Aynı zamanda kentin diğer paydaşları yani diğer kişi ve kurumlarıyla da uyumlu bir bağ içinde yaşamaları gerektiği şuuruyla bağlanacaklardır kentlerine.

Kentlilik bilinci, kentte yaşayanların aralarındaki farklılıkları da bir zenginlik olarak algılayıp birbirleriyle dayanışmalarına katkı sağlayan bir fırsattır ayrıca. Bu fırsatı Zonguldak’ımız için kullanmalıyız bence. Çünkü görece genç  ve birçok farklı kökenden insan tarafından oluşturulan bir kenttir Zonguldak. O nedenle kentlilik bilincine en fazla bizlerin yani kendini Zonguldak’lı hissedenlerin ihtiyacı var.

Kentlilik bilincini nasıl oluşturacağız?

Bu bilinci oluşturmalı ve kökleştirmeliyiz. Bunun için de;

*Öncelikle kentimizin tarihi ve kültürel zenginliklerini ortaya çıkararak kent belleğini oluşturmalıyız. Ortak yaşanmışlıklar, başarı ve hüzünler şehrimizle kurduğumuz aidiyet duygumuzu güçlendiren en etkin unsurdur.

*İkinci olarak kentimizin fiziksel, kültürel ve sosyal yaşamını zenginleştirecek yönde yatırım ve etkinliklere ağırlık vermeliyiz. Aktif bir sosyo-kültürel yaşam ortamı ve buna katılan kentli, toplumsal dayanışmayı da içselleştirecektir.

*Üçüncü olarak, tüm çabaların amacı olan kentlilik bilincini edinecek kent sakinlerinin katılımını sağlamalıyız. Kentle ilgili projelerin yerel yönetimlerce şeffaf bir şekilde kentlilerle paylaşılması ve onay alınması halinde insanlar o kente daha bir sorumluluk duygusuyla bağlanırlar.

Bütün bunlar, Zonguldak’ımızın geçmişine, coğrafyasına, doğasına ve insanına yakışır bir kent oluşturmak adına düşündüğüm ve toparlamaya çalıştığım fikirler.

Kazancımız ne olacak?

Bu bağlamda bence çok şanslı olduğumuz özelliklerimiz var bence.

Her şeyden önce eğitim seviyesi yüksek bir topluma sahibiz Zonguldak olarak. Endüstri ve madencilik geçmişiyle üretim kültürünü içselleştirmiş ve adeta okul hüviyeti kazanmış bir kent Zonguldak.  Bunun yanında aşırı kalabalık olmayan ama meslek sahibi oranı yüksek bir kent burası. Her ne kadar genç işsizliği bence en önemli sorunumuz olsa da sosyal güvenlik anlamında ülke içinde en üst seviyelerdeyiz.

Böyle bir kentsel paydaş yapısı bizim en güçlü silahımızdır, değerini bilelim.

Şehrimizin, Zonguldak’ımızın ayağa kalkmasını istiyorsak, kentlilik bilinci içinde, siyaset ayrımı yapmadan sorunlarımıza sahip çıkıp, takipçisi olmalıyız.

Hep söylediğimiz, Zonguldak olarak bu ülkeye verdiklerimizden dolayı birikmiş olan alacağımızın artık bize kentsel ve sosyal projeler yoluyla verilmesini talep etmeliyiz devletten ve tabiki hükümetten.

Ancak bu şekilde, kenti ağır şekilde yaralama tehdidi içeren Fevkani Köprü’nün kaldırılması gibi hatalı niyetlere engel olabiliriz.

Ancak bu şekilde, şu anda gündemde olan MAKZON gibi çok gerekli bir oluşumun bile kent değerlerini yok etmeden hayata geçirileceği bir alan bulabiliriz.

Ancak bu şekilde, bu güzel kenti ülkenin en yaşanılası kentlerinden biri haline getirebiliriz.

Ancak bu şekilde, başka kentlerde, başka ülkelerde, gıpta etmeden, hayıflanmadan, aksine gururla gezme şansımız olabilir.

●Bu arada Zonguldak duyarlılığı ile harekete geçerek bir araya gelen 67 liler Platformu temsilcilerinin 3 günlük Zonguldak ziyaretleri bugün (10.06.2020) başladı.

Başta, platformu organize eden değerli arkadaşım Op.Dr.Tunç Çelebi olmak üzere,  samimi bir özveriyle oluşuma katılan hepsi kendi alanında ayrı ayrı başarılı insanlardan oluşan bu grubun Zonguldak’a  sağlayacakları katkının son derecede önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu duygularla kendilerine başarılar diliyorum.

Farklı konularda yeniden görüşmek umuduyla, hoşçakalın, sağlıkla kalın.

{ “vars”: { “account”: “G-PS7CWR0GE0” }, “triggers”: { “defaultPageview”: { “on”: “visible”, “request”: “pageview”, “vars”: { “title”: “Name of the Article” } }, “clickOnHeader”: { “on”: “click”, “selector”: “#header”, “request”: “event”, “vars”: { “eventCategory”: “examples”, “eventAction”: “clicked-header” } } } }