Zonguldaklı kimliği ile tanınan Cemil Çakmaklı kişisel bloğunda FARKLI BİR FEVKANİ KÖPRÜ YAKLAŞIMI başlıklı bir yazı yayınladı.
Çakmaklı’nın yazısı şu şekilde:
Her topa girecek, herkesten ders alacak yaşları geçtik ve gerçek derslerin doğadan alınacağını öğrendik.
Ama konu Zonguldak olunca, bir ömür boyu yaşanmışlık ve bu şehir için biriktirdiğimiz kocaman bir arşiv, bizi düşündüklerimizi söylemeye adeta mecbur ediyor.
Bazen sevdiğimiz insanların heyecanları uyarıyor bizi, bazen de yapılan temel yanlışlara dayanamıyoruz.
Dedik ya, her topa girmiyoruz ama kişiselleştirmeden düşüncelerimizi çekinmeden paylaşıyoruz.
Bu defa da bizim toprağın güzel insanlarından biri, Meftun Sayılı; Fevkani Köprü ile ilgili heyecanlı bir paylaşım gönderdi.
Onun heyecanına dayanamadım, ben de yazdım…
Dağdan, tepeden, yamaçtan başladım, vadiler, dereler boyunca Fevkani Köprü’ ye kadar geldim.
Bakın neler demişim…
Zonguldak’ta ve her yerde her şey hep doğal yapıya bağlıdır… Hep doğal yapıdan ve ekosistemden referans alır…
İyi bir Zonguldaklı bölgesinin ekosistemini çok iyi bilmeli, her konuyu ekosistemden kalkarak düşünmeli ve çözüm üretmelidir.
Bizim kentin topografik yapısının yaklaşık yüzde doksanını 1000 metreyi aşan dik yamaçlar, yüzde onunu yamaç diplerinde oluşmuş kılcal vadiler oluşturur. Her vadinin ortasında da denize doğru koşan bir de derecik vardır mutlaka…
İşte bu dağlar, tepeler, yamaçlar, daracık vadiler ve vadi ortalarından akan dereler, bu dereleri oluşturan yağış ve yağmur bilinmeden Zonguldak bilinemez…
Oradaki tarım bilinmez, ormancılık bilinmez, ulaşım bilinmez, yerleşim bilinmez…
Dereler aktıkları yere isim ve hayat verir bizim oralarda…
Onlar Karadeniz bulutlarının doğurduğu yağmurların yatağıdır.
Yağmur yağış ne kadarsa dereler de o kadardır. Azalırlar, çoğalırlar…
Bazen deredir onlar, bazen çay, bazen ırmak bazen de koskoca azgın bir nehirdir onlar…Yağmur ne kadarsa dereler o kadardır… Ve, ve vadiler onlarındır. Onların çoğalma yataklarıdır. Namuslarıdır.
Dedik ya; vadiler akarsuların ismini taşırlar bizim oralarda. Filyos Irmağı Vadisi, Üzülmez Deresi Vadisi, Gülüç Irmağı Vadisi, Alaplı Deresi Vadisi gibi…
Kim onların yataklarına, namuslarına girerse, affetmezler, sabrederler ama affetmezler…
Ya on yıl, ya kırk yıl sonra ama bir gün mutlaka gelip; sel olup, taşkın olup, heyelan olup, deprem olup yataklarına girenlerden intikamlarını alırlar…
Derelerin kaderi denizlerde biter… Derenin denize kavuştuğu yere “ ağız” denir bizim oralarda… Ne çok ağız vardır bizim oralarda… Çatalağzı, İnağzı, Değirmen ağzı, Alaca ağzı ve de Üzülmezağzı.
Zonguldak Merkezinin ve bizim FEVKANİ KÖPRÜ’nün hikayesi, Üzülmez Vadisinin ve Üzülmez Ağzının hikayesidir aslında. Eksik söylemeyelim, denize yakın bir yerde Üzülmez deresine birleşen Kokaksu deresiyle, Üzülmez deresinin ortak hikayesidir bu hikâye.
Bizim oralarda; suların birleştiği noktaya “İkisuçatı” derler. Zonguldak merkezi de bir ikisuçatı’nda Üzülmez ve Kokaksu derelerinin birleştiği yerde, onların oluşturduğu bir alüvyon deltasında kurulmuştur. Yanlış söyledik, ‘’kurulmuş’’ değil, kendiliğinden peyder pey oluşmuştur. Büyük büyük dedelerimiz de Zonguldak’ın oluştuğu bu yere ya “ İKİSUÇATI’’ derler, ya da deniz kıyısında yalnız başına duran bir tahta iskeleden dolayı sadece ‘’İSKELE’’ derlerdi.
Derelerin oluşturduğu alüvyonlar, bizim GACA’lıların ekip biçtiği yerlerdi. Oraların ilk tapularıda Gacalılarındır zaten.
Neyse…
Gel zaman git zaman bizim Gaca’lıların İKİSUÇATIN’da ki topraklarına, kömüre koşanlar ve koşanların peşinden koşanlar geldiler, yerleştiler. Düzensiz, kendiliğinden, plansızca yerleştiler. O zamanlar, herkes toprağın altıyla uğraştığı için toprağın üstüyle kimse uğraşmadı. Bu yüzden, Zonguldak’ın altı planlı, üstü plansızdır. Zonguldak, rastgele, ekleye ekleye oluşmuştur. Yani eklektiktir…
Oralar; önce çarşı oldu, mahalle oldu sonra Belediye oldu, Vilayet oldu. Tahta iskele, liman oldu. Ekilen biçilen toprak, demiryolu oldu, cadde oldu, lavvuar oldu Derelerin yatakları işgal edildi, yok oldu. Ama hala bir plan yoktu…
Üzülmez ve Kokaksu dereleri siyah akar oldu. Onların 1000 metreyi aşkın ve yüz/yüz elli kilometre uzaklıktaki yamaçlardan taşıdığı taş, toprak, alüvyon gidecek yer bulamadı, limanı doldurdu. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, o liman da yanlış kurulmuştur. Dere ağzına liman mı yapılır …
Sonra olacak olan oldu. Liman taş toprak ile doldu.
Limanı temizlemek için ‘’Tarak Gemisi’’ konuldu, derelerin iki yakasını bağlayacak ahşap köprüler, kambur köprüler yapıldı.
Ama bütün bu rastgele zamanlarda derelerin yataklarını işgal etme yanlışı hızlanarak devam etti…
Bakın aşağıdaki 1900’lü yılların başlarında çekilmiş fotoğraflara… Dereler bugünkü şehir merkezinin yerleştiği yerin yarısına kadar geliyor. Dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlar, taşkın yataklarına yerleşmişler. Durmamışlar, suyun en az olduğu zamana göre dereleri beton kanallar içine almışlar. İşte bu fotoğraflar derelerin taşkın yataklarının işgalini açık seçik gösteriyor.
Bu işgallerin peşi sıra doğal kurallar işledi, dereler de yataklarına yerleşenlerden intikam almayı hiç ihmal etmedi. Sellerin ve su baskınlarının ardı arkası kesilmedi.
Hele hele, mesela; Ağustos 1955’te yaz ortasında metrekareye 431 kg yağmur düştü… Her şey yok oldu. Ahlak bile yok oldu.
Çapulcular şehri yağmaladı…
İşte o yıllarda, Asım Kömürcüoğlu adında Cumhuriyetin Almanya’da yetiştirdiği bir Şehir Plancısı çıktı geldi Zonguldak’a.
Asım Bey; ırmak nedir, vadi nedir, taşkın nedir biliyordu. Şehrin yüz/ yüz elli km öteden 1500 metre yükseklikteki yamaçlardan başladığını ve sel yataklarının insanlara değil, ırmaklara ait olduğunu biliyordu…
Çok geç kalınmıştı ama mümkün olduğunca vadiyi derelere bıraktı… Onların üstüne bir ikinci kat köprü tasarladı. Köprüyü tasarlattıran ve yaptıran, şehirde liman dahil her şeyin sahibi olan EKİ (Ereğli Kömür İşletmesi) idi. Belediye değil. EKİ; köprüyü daha sonra belediyeye devretti.
Köprüye de üst, üstteki anlamına gelen FEVKANİ adı verildi…
Asım bey, şehrin beş bölümünü dere yataklarına tecavüz etmeden, üstten birbirine bağladı…
Bu anlayış, geçmişi boyunca plansız ve tesadüfen gelişen Zonguldak merkez yerleşmesinde ilk ve tek doğru yaklaşımdır hala.
Üzülmez ve Kokaksu derelerinin yataklarına dokunmadan, onların üst katlarına çıkan bir doğru kentsel çözümdür Fevkani Köprü.
Eğridir, doğrudur, yıkılmalıdır, kalmalıdır ama unutulmamalıdır ki; FEVKANİ KÖPRÜ, Zonguldak’a ilk ekolojik yaklaşım örneğidir.
Irmak yataklarına dokunmayan FEVKANİ; Zonguldak’ın şehir planlama doğrusu olarak elli yılı aşkındır yerinde durmaktadır. Bu köprüden gelecek için dersler alınmalı, derelerin kotunda ve yatağında hiçbir yapılaşmaya meydan verilmemelidir. Fevkani yaklaşımı örnek alınmalı, şehir merkezi adeta bir ikinci kat yapılarak geliştirilmelidir.
Konu buraya gelmişken, yabancı ülkelerin özellikle Almanya’nın akarsulara yaklaşımına kısa bir göz atmalıyız.
Asım Kömürcüoğlu; akarsu yataklarına dokunulmaması gerektiğini Almanya’daki eğitiminden ve oradaki şehircilik uygulamalarından biliyordu…
Dere yatağına dokunmamak için, bu Wuppertal’da dünyanın ilk hava tramvayını tasarlayan hocalarından biliyordu. Gerçekten de; Alman Şehirciler Wuppertal nehri üzerindeki, daracık vadiyi korumak için taa 1900’lerde bir hava treni tasarlamışlardı. Bakın üstteki hava tramvayının altında Wuppertal nehri bütün doğallığıyla akıyor.
Dahası; Almanya’yı boydan boya geçen, Ren Nehrini temel alan ve onun yatağına hiç dokunmayan Ruhr Havzası planlamasını biliyordu Asım Bey. Almanların nehirlerle barışık yaşama mühendisliğini öğrenmişti.
Keşke Asım Bey, o zamanlar Filyos Vadisi’ne de uğrasaydı. Irmak yatakları için; ‘’buralar ırmağındır, iskan edilemez’’ deseydi. Yoksa sittinsene Filyos Irmağı, size düşman olur, zarar verir deseydi.
Biz de, bugün belki dere yataklarını imarlayıp üzerine yerleşiyor olmazdık. İncecik vadilere, karayolu yapıp, sonu gelmez heyelanlara neden olmazdık. O vadilerin kritik kısımlarını viyadüklerle geçmeyi akıl ederdik.
Bakın bugün hala ne su baskınlarından, ne de heyelanlardan kurtulabiliyoruz.
Bilmem anlatabildim mi?
Zonguldak’ın bütün yamaçlarının suyunu denize taşıyan Üzülmez ve Kokaksu derelerinin deltasına plansız ve rastgele yerleşmek tarihsel ve ekolojik bir temel yanlıştır. Eğer bu temel yanlışı, bugünkü akılla telafi edici tedbirler alarak düzeltmezsek, iklim krizleri ile daha da coşacak olan Üzülmez ve Kokaksu derelerinin Zonguldaklıyı gelecekte de her zaman gelip gelip basacağını ve derelerin her zaman şehre düşman olacağını hiç unutmamalıyız.
Bilmem anlatabildim mi…
Bana göre doğru olan; FEVKANİ’yi güçlendirip, bakımını yapıp yaşatmaktır hatta Fevkani yaklaşımını geliştirmektir. Esnafımızı köprünün altından alıp, çok daha güzel alışveriş merkezleri yapıp, oraya taşımaktır. FEVKANİ’nin altını yemyeşil bir Rekreasyon merkezi yapmaktır…
FEVKANİ’nin altındaki bu yeşil zonu bir yandan liman arkasına, oradan Fener Mahallesi’ne bağlayıp, diğer yandan Çaydamar Desandrisinden yer altına doğru uzatmaktır. Bu desandri ile yerin altı, üstüne bağlanacağı gibi Zonguldak’ın geçmişi ile bağı da kaybolmayacaktır.
Fevkani’li ya da Fevkani’siz Zonguldak’a bir çözüm aranacaksa eğer, mutlaka Fevkani’yi örnek alıp, onun ötesine geçmeliyiz. BİR FEVKANİ ŞEHİR MERKEZİ kurmalıyız.
Altta dereleri serbest bırakıp, doğallaştırıp yeşillendirmeliyiz. Üstte de; trafiğimizle, yaya bölgelerimizle biz yaşamalıyız. Bunun için cesur ve kararlı olmalı, ırmak yatakları üzerindeki yapılar için bir kentsel dönüşüm projesi yapmalı, dere yataklarından binaları kaldırmalıyız.
Bu konuya bağlı olarak, yukarıda söyledim ama yeri gelmişken bir daha hatırlatayım. Ne yapıp edip, derelerin ağzını limandan koparmalıyız. Yoksa liman derelerin atık deposu ve bir bataklık haline dönüşecektir. Daha da kötüsü derenin taşıdıkları, dere ağızlarını tıkayacak, derelerin yükselmesine ve şehri basmasına sebep olabilecektir. Liman içi temizlemeyi tarak gemileriyle sürdüremeyiz. Eğer limanı bataklık haline getireceksek, etrafına yaptığımız çevre düzenlemesinin de bir anlamı kalmayacaktır.
Uzaktan izlediğim kadarıyla Fevkani yerine derelerle aynı kotta düzenlenmiş kavşaklarla, meydancıklarla bu şehri sel baskınlarından kurtaramayız. Dereler kendi kotlarını bize kullandırmaz. İşte bu yüzden, dere kotundan yukarıda bir fevkani şehir merkezi planlamalıyız.
Kulağa imkansız gibi gelen bu radikal değişikliği yapmazsak, geçin bizim kuşağı -işte geldik gidiyoruz- Zonguldak’ın yedi ceddi selden, su baskınından hiçbir zaman kurtulamayacak, rahat yüzü görmeyecektir.
Unutmayalım!
Bütün bunları; tarihi, teknolojiyi ve mühendisliği ekolojiyle birleştirebilenler yapabilir.
Bütün bunları; geniş ufuklu, ekolojik yaklaşımı ve geleceği planlamayı bilenler yapabilir.
Bağrından binlerce entelektüel çıkaran bu şehir; bunu becerebilecek potansiyele sahiptir.
Bugün şehri yönetenler; yereldeki duyarlılığa, bilince ve sahipliliğe kulak vermelidir. Eğer Zonguldak kendisi bir çözüm üretmezse, merkezden gelen şablon çözümler Zonguldak’ı ve onun derelerini mutlu etmeyecek, yüzlerce yıllık yanlışlar devam edecektir…
Bu yüzden işte, bir ekolojik yaklaşım ürünü olan Fevkani’nin Zonguldak’a getirdiği bu ekolojik ve doğru yaklaşımını hiç unutmamalı, yeni düzenlemeler için ondan ders almalıyız…
Bugünün karar vericileri gözlerini karartıp, vebali üstlenip Fevkani’yi yıkacaklarsa bile yeni düzenlemeler Fevkani’yi tasarlayan Asım Kömürcüoğlu’nun 60 yıl önceki ekolojik yaklaşımını aşmalıdırlar. Geleceğin ekolojik yaklaşımlı Fevkani şehir merkezini mutlaka tasarlayıp, hayata geçirmelidirler.
Biz böyle düşünüyoruz.
Kolay gelsin diyoruz.
Dr. Cemil Çakmaklı
(Ağustos, 2023)