Zonguldak Fotoğraf Derneği Başkanı, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Öğretim Görevlisi İbrahim Kerem Öztürk Zonguldak, kent kimliği, fotoğrafın dili ve duygusu ile  Zonguldak’ın tanıtılmasındaki katkısı üzerine Z Haber’in sorularını yanıtladı.

Merhaba, Kerem hocam bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba Atilla, öncelikle yeni web siten ve işinin hayırlı olmasını diliyorum. Haberlerinin sıkı bir takipçisi olarak güzel işler yaptığını söylemem gerek, her ne kadar biz birbirimizi tanısak ta web sitendeki okuyucu ve takipçilerine kendimi tanıtmak isterim. İsmim İ. Kerem Öztürk, 49 yaşındayım, evliyim ve 12 yaşında bir oğlum var. 2003 yılından beri fotoğrafla amatör olarak ilgilenmekteyim. Kurucu üyelerinden olduğum Zonguldak Fotoğraf Derneği’nin son 5 yıldır başkanlığını yapmaktayım. Uluslararası Fotoğraf Federasyonu FIAP’ın, birçok ülke ve ülkemizde yapmış olduğu çeşitli yarışmalara katılarak elde ettiğim sonuçlarla 2012 yılında AFIAP ünvanını aldım. 2014 yılında Anadolu Üniversitesi Görsel – İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Programından mezun oldum. “Anadolu’nun Çocukları”, “Kadınlar” ve “Benim kütüphanem” isimli kişisel sergilerim bulunmaktadır. Son olarak ZBEÜ Yayınevine ait “Zonguldak Yöresinde Yaşayan İnsan Hazineleri” adlı eserin tüm fotoğraflarını çektim. Aynı zamanda Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulunda Öğretim Görevlisi olarak yaklaşık 20 yıldır görev yapmaktayım.

Fotoğraf çekmeye nasıl başladın?

Fotoğrafa olan merakım 80’li yıllara kadar dayanıyor. Ortaokuldayken yaz tatilinde Soğuksu’da bir stüdyoda başladı fotoğraf maceram ancak büyüdükçe basketbola olan ilgimin artması ile fotoğrafla olan ilişkim, babamın eve getirdiği filmli Zenith makineyi kurcalayıp, kardeşimle gizli gizli pozlar çekmekten ve baskılar alındıktan sonra yaramazlıklarımızın ortaya çıkmasından öteye geçememişti bir türlü.

Bu fotoğraf, o yıllardan kalma gizlice çektiğim ilk fotoğraf hatta. Kardeşim koltukların üzerinde zıplarken çekmişim. Negatifler basılınca, ikimizde evde güzel bir azar yemiştik annemden.

Yıllar sonra, 2003 yılında evlendiğimizde balayına giderken, şimdiki yönetim kurulu üyesi arkadaşımdan satın aldığım ikinci el filmli bir makine ve 10 makara filmle başladım tekrar fotoğrafa. İlk zamanlar anı olsun diye gittiğimiz yerlerde çektiğimiz o fotoğraflar daha sonra yerini fotoğraf çekebilmek için gittiğim gezilere bıraktı. Zonguldak’ta o yıllarda fotoğrafa olan ilgi ve bu işi gönülden yapan, şimdiki yönetim kurulu arkadaşlarımın da içinde bulunduğu “Zofsat” ile tanışmam sayesinde, fotoğraf bir anda hayatımda ki vazgeçilmez yerini aldı. Hatta o kadar ön plana çıktı ki, ikinci üniversiteyi 40’ından sonra okumama sebep oldu.

Kullandığın ekipman yani  fotoğraf makinan senin için ne kadar önemli? Sence iyi fotoğraflar çekmek için iyi ekipmana ihtiyaç var mı?

Fotoğraf makinesi, fotoğrafçı için an’ı donduran ve o anda çektiklerini geleceğe belge olarak taşımasını sağlayan bir araç sadece. Bunu artık herkes kolaylıkla yapabilir, çünkü cep telefonlarının teknolojileri inanılmaz hızlı bir şekilde gelişiyor. Tabi ki bu da sanal ortam, sosyal medya ve internette kaçınılmaz bir birikime ve görüntü kirliliğine sebep oluyor. Sosyal medyada bir fotoğrafa bakma süresinin ortalama 2 saniye olduğunu okudum geçenlerde ünlü bir haber sitesinde. Dolayısıyla her fotoğraf için iyi demek mümkün olmadığı gibi, yaptığı güzel işlerle anılmakta fotoğrafçının bilgi birikimi, donanımı ve kullandığı ekipmana ne kadar hâkim olduğu ile alakalı bir durum halini aldı günümüzde.

Geçtiğimiz yıllarda bu sorunun aynısını bizlere derneğimizde eğitim alan katılımcılar sorunca, biz de iki arkadaş cep telefonu ile çekilmiş fotoğrafların katılımına izin verilen bir uluslararası yarışmaya, yine cep telefonlarımızla çektiğimiz fotoğraflarla katılmaya karar verdik. İkimizde bu yarışmadan başarılar elde ettik. Dolayısıyla şunu diyebilirim ki, ekipman elbette önemli ama çektiğin fotoğrafın verdiği mesaj, kompozisyon ve kadrajı doğru ise başarı elde etmek olası bir durum oluyor.

Fotoğraf makinesinin fotoğrafçı için ne kadar önemli olduğu ise tamamen kişisel bir durum bence. Fotoğrafçı, işi gereği ekipmanını yanında taşıyabiliyorsa fotoğraf üretimi de diğerlerine göre elbette ki fazla oluyor. Sokak fotoğrafı çekenlerin mümkün olduğunca küçük makineler taşıyarak, konuları daha yakından fotoğraflamaları bir avantaj iken manzara ya da doğal yaşam fotoğrafçısı için koskoca lensleri ve tripodlarını her zaman yanında bulundurmaları bir o kadar zordur. Bu bağlamda, bu değişkenlere bağlı olarak tek bir cevap mevcut değil bu soruya. Son olarak şu meşhur sözü paylaşmak isterim sizinle. “It’s not the camera but who’s behind it. - Fotoğrafı çeken kamera değil, arkasındakidir.” Bence bu sorunun en güzel özeti olur.

Sence iyi bir fotoğrafın tarifi nedir ?

Fotoğraf, ışıkla yazı yazmak anlamına gelen (Photos: Işık) ve (Graphe: Yazı) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş bir kelimedir. Çeşitli alet ve malzemeler kullanarak, bir konunun görüntüsünü, kimyasal maddeler yardımıyla özel bir satıh üzerine geçirme olarak tanımlanır. Elbette, iyi çekilmiş fotoğrafın nitelikleri ile ilgili bir tanım mevcuttur, bunu Google’a yazan herkes cevabı bulacaktır ancak yine de bu kişiden kişiye farklılık gösterebilecek kadar esnek ve bir o kadar da zor bir tanımdır. Ben, son birkaç yıldır belgesel fotoğrafçılıkla ilgilenmekteyim. Çekim yaptığım konular gereği, kadrajımda anlatmak istediğim kişi, iş ve çevresini ilgilendiren unsurları barındırmam gerekmektedir. Dolayısıyla verilecek mesajı ya da fotoğrafımın anlatım dilini doğru seçmek zorundayım. Ancak manzara fotoğrafı, doğa fotoğrafı ya da makro fotoğrafçılık için bunlar farklıdır. Dolayısıyla seçtiğiniz tür ve çekim tekniğine göre bu nitelikler değişkenlik gösterebilir.

Fotoğraf çekerken dikkat ettiğin hususlar nelerdir?

Çekim gezisine gittiğimde yanımda genelde arkadaşlarım da olur. Benim için önemli olan konuyu belirledikten sonra, eğer içinde insan olacaksa, onun kadrajda alacağı yeri belirlemek için öncelikle kişinin ortamını gözden geçiririm. Sonrasında hemen fotoğraflamaya başlamak yerine önce modelimle sohbet edip neden kendisini fotoğraflamak istediğimi anlatırım. Eğer ikna edici olduysam makinemi çıkartıp çekime hazırlanırken yine onunla konuşmaya devam ederim. Böylece modelin fotoğrafı çekilirken tedirginliği ortadan kalkar bu sayede onu doğal iş ortamında ya da çevresinde fotoğraflamaya devam edebilirim. Bunun faydasını çok gördüm. Fotografik şansımın olduğuna inanıyorum. Doğru an’ da doğru yerde olabilmek bence biraz da hissetmek ile ilgili. Ondan sonra zaten gerisi geliyor.

Örnek aldığın, etkilendiğin veya tarzı ile hayran olduğun fotoğrafçılar var mı?

Yurtdışından genellikle National Geographic Dergisinin fotoğrafçılarını takip ediyorum. Örnek vermek gerekirse; Çok iyi bir belgeselci olan Steve McCurry, Brezilyalı bir sosyal belgesel fotoğrafçısı ve foto muhabiri Sebastião Salgado, Doğa fotoğrafçısı Paul Nicklen, gezgin ve fotoğrafçı Chris Burkard, ışığı çok ama çok iyi kullanan Endonezyalı fotoğraf sanatçısı Rarindra Prakarsa ve Photoshop’un yaratıcılarından biri olan Scott Kelby sevdiğim yabancı fotoğraf ustalarından bazıları.

Türkiye’den ise geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrılan üstad Ara Güler’in eski İstanbul fotoğraflarını her seferinde hayranlıkla izliyorum. İstanbul’da Bomonti Ada’daki Ara Güler sergisini fırsatı olan herkesin görmesi gerektiğini düşünüyorum. Son dönem fotoğrafçılardan ise İFSAK Başkanı belgesel fotoğrafçı Altan Bal, fotoğraf sanatçısı ve akademisyen Murat Germen, yine akademisyen Emre İkizler ve Ömer Serkan Bakır’ı sayabilirim. Kendi şehrimden ise karikatürist ve fotoğraf sanatçısı Şafak Tortu, çok iyi bir gezgin ve aynı zamanda fotoğrafçı olan Nadir Özsoy, Zonguldak ve maden denince aklıma fotoğrafları ile gelen Birol Üzmez ve Can Çetin ise örnek aldığım fotoğrafçılardır.

Fotoğrafın hangi dalına ilgi duyuyorsun?

Nerdeyse her fotoğrafçı gibi ilk başlarda makro fotoğraf ve manzara fotoğrafı ile ilgilendim. Ancak daha sonra anladım ki, içinde insan olmayan fotoğraf, fotoğraf değil benim için, bu yüzden çoğunlukla içinde insan hikâyeleri olan ve izleyicisine vereceği mesajları olan belgesel tadında fotoğraflar çekmeyi seviyorum. Ancak dernekteki fotoğraf eğitmenliği görevim yüzünden hemen hemen her türlü fotoğraflardan örnek çalışmalar yapıyorum. Son bir buçuk yıldır ise tamamen siyah beyaz portrelerin olduğu, Zonguldak yöresinde kaybolan meslek erbaplarını fotoğrafladığım bir kitap projesinde yer aldım. Projemizi Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nden çok değerli akademisyenlerle birlikte tamamladık, kitaptaki fotoğrafların tamamı bana ait. Kitabımızın tanıtımı geçtiğimiz Şubat ayında yapıldı. Böyle bir çalışmada yer almaktan ve kentimiz adına geleceğe bir belge bırakmaktan çok mutlu ve gururluyum. Umarım bu kitap ile biten bu mesleklere ışık tutmuşumdur ve gelecek nesillere kaybolmuş ya da kaybolmaya yüz tutan bu büyük değerleri gösterme fırsatını elde edebilirim.

Asıl mesleğinin yanında böyle bir sanata gönülden bağlanmak, işini olumlu veya olumsuz etkiliyor mu? Öğretim görevlisi olarak görev yaptığını biliyoruz. Seni örnek alarak öğrencilerin arasında fotoğrafçılığa gönül veren oldu mu?

Mesleğimde geçen uzun yıllara rağmen, fotoğraf benim enerjik olmama ve diri kalmama vesile oluyor. Bu sayede sadece İngilizce öğretmek yerine aynı zaman da fotoğraf eğitmenliği de yapıyorum. Bu durum beni hem mutlu ediyor hem de İngilizce derslerinde kitaplarda bahsi geçen yerleri ziyaret etmiş ve fotoğraflamış olmanın verdiği pozitif enerji ile öğrencilere daha güzel örnekler verebildiğimi düşünüyorum. Bir dilin bir insan, iki dilin iki insan olduğu günümüzde buna birde fotoğraftaki anlatım dilini ekleyebildiğim için kendimi ayrıcalıklı ve mutlu hissediyorum. Elbette ki beni örnek alan öğrencilerim oluyor. Zonguldak Fotoğraf Derneği’nde, çeşitli kurum ve okullarda yaklaşık 10 yıla yakın süredir dernekteki eğitmen arkadaşlarımla birlikte fotoğraf eğitmenliği yapıyorum. Özellikle dernek eğitimlerinden sonra, aramızdan çıkan başarılı hatta bizi geçen üyelerimiz ve arkadaşlarımızın olması da, ZFD eğitmenleri olarak bizler için işimizi ne kadar doğru ve güzel yaptığımızın bir kanıtı. Örnek alınmak ve takdir edilmek güzel bir duygu. Tabi ki eleştirenler ya da beğenmeyenler vardır. Ama biz eğitmenler olarak pozitif yapılan her eleştiriyi dikkate almaya ve doğruyu yapmaya özen gösteriyoruz. ZFD bu kısa süre de üç ulusal yarışma, bir foto maraton, sayısız etkinlik, onlarca sergi ve söyleşi yapıp, nerdeyse 100’e yakın fotoğraf sanatçısını, sinema ve resim sanatı ile ilgilenen önemli sanat insanlarını kentimizde ağırlamış olmanın haklı gururunu taşıyor. Kentimizdeki devlet kurumları ile ortak projelere imza atıyor ve atmaya devam edecek. Zonguldak’ın tanıtılmasına her daim katkı vermeye devam ediyor olacağız.

Dijital fotoğrafçılığın, fotoğraf üzerindeki etkisi hakkında düşüncelerin nelerdir?

Bu sorunuza kendi yaşadığım deneyimlerle cevap vermek istiyorum. İlk zamanlar filmli makine ile çektiğim fotoğrafların değerlerini küçük bir not defterine yazıyordum, baskı alındığında hangi pozu nasıl çektiğime bakıp daha sonra aynı hatayı yapmamak içindi bu çaba. Analog fotoğrafçılıktan dijitale geçişin yaşandığı yıllar 2000’lerin hemen başıydı, analog fotoğrafın artan baskı maliyetleri ve dijital fotoğrafın hayatımıza girişi çok hızlı olmuştu. Bir filmle sadece 24 veya 36 poz çekmek yerine, hafıza kartına istediğin kadar çekim yapabilmek ve asıl önemlisi çektiğim fotoğrafların baskısını beklemeden ekranda nasıl göründüğünü görmek yüzünden dijital fotoğrafçılığa hızlı bir geçiş yapmıştım bende. Analog fotoğrafçılığın karanlık odasını çocuk yaşta görmem ve teorikte bir filmin nasıl banyo edildiğini bilmeme rağmen, pratikte çırak olarak sadece solüsyon bidonlarını taşımaktan öteye geçememişti analog fotoğrafçılık o zamanlar benim için. Dijital fotoğrafta hızlı sonuç alabilme ve öğrenme etkisi maalesef analog fotoğrafı teğet geçmeme sebep oldu benim için.

Sosyal medyayı aktif kullandığını biliyorum, okuyucularımıza seni nereden takip edeceklerini söyler misin?

Fotoğraflarımı sosyal medyadan görmek isteyenler instagramda; ikozturk kullanıcı adlı hesabımı takip edebilirler. Aynı zamanda www.ikeremozturk.com adlı kişisel bir web sayfam var. Orada çektiğim fotoğraflarımı paylaşıp, ziyaret ettiğim yerler ya da katıldığım etkinlikler hakkında kısa yazılar yazıyorum.

Sevgili Atilla, bana da web sitende yer verdiğin için teşekkür ederim. Umarım bir gün herkesin yolu fotoğrafta kesişir. Çünkü fotoğraf, geçmişi geleceğe taşıyıp belge olarak bırakabilecek en iyi mecralardan biri. Nasıl, güzel bir şiiri her okuyan onu kendine göre yorumlayabiliyorsa, iyi bir fotoğrafta ona her bakana farklı duygular ve düşünceler yaşatabilecek olan bir medya aracı. Işık olmazsa fotoğrafta olmaz o yüzden ışığınız bol olsun. Ve fotoğraf hep ama hep hayatınızda olsun.