Nasıl bir şehirde yaşamak istersiniz sorusuna siz ne yanıt verirsiniz bilemem ama ben nasılına bakmadan Zonguldak’ta yaşamayı tercih edenlerden olurdum.
Bu seçimimin nedeni Zonguldak’ın çok çok iyi ve yaşanacak mükemmel bir şehir olması değil, onu söyleyeyim; evet çok güzel bir doğa parçasında, insanı uygar, toplumsal kültürüne hoşgörünün hakim olduğu, devletçi geçmişi nedeniyle de bu ülkede sosyal adaletin en fazla yaygınlaştığı ve gelir dağılımının en adil uygulandığı kentlerden biri olan, bunun gibi daha birçok artısı bulunan bir yer burası.
Ama asıl neden daha çok duygusal; yani bağlanmakla ilgili, oranın bir parçası olmakla ilgili, geçmişte yaşanan çoğunlukla güzel anıların dimağımızda bıraktığı hoş tortularla ilgili...Yani bizi mutlu eden bir etkisi var adına nostalji de denen bu olgunun. Belki de yaşama bağlılığımızın duygularımıza yansımasını ifade ediyor nostalji kavramının karşılığı.
Nedeni her ne olursa olsun insana bir yere ait olduğunu hissettiren her şey seviliyor işte. Bunun sonucunda insanın yaşadığı yeri sahiplenmesi; orayla ilgili güzellikleri, oranın kültürünü ve onu yaratan geçmişini içselleştirerek yeni fikirlerle bezemesini ve zenginleştirmesini de beraberinde getiriyor.
Bir şehir neden sevilir ki?
Yukarıda anlatmaya çalıştıklarıma bakılırsa böyle bir soru saçmadır, çünkü duygu dışı bir yanıt verilemez bu soruya. Bunun daha çok psikolojik temelleri olduğunu düşünüyorum ki zaten konunun uzmanları da öyle söylüyor.
Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi’nde aidiyet gereksinimi fizyolojik gereksinimler ve güvenlik gereksiniminden sonra gelmektedir. Yani kendimizi oraya ait hissederek orada konumlandırmamızın sonucudur bir kenti sevmemizdeki sır.
Demek ki ben de; taşıyla toprağıyla, caddesi sokağıyla, Site’si Kapuz’uyla, Fener’i Üzülmez’iyle Asma’sı Gazipaşa’sıyla, limanı deresiyle, Acılık’ından Soğuksu’ya ve elbette olmazsa olmazı Fevkani Köprü’ye kadar her sokağında ve yapısında ayrı bir anım olduğu içindir belki de, bu kenti her yerden fazla sever ve o nedenle kendimi buraya ait hissederim.
Aidiyet, insanın yaşadığı yerde bıraktığı kendine ait izler ve kullandığı nesnelerle pekişmekte, sonuçta insanda kendisini bir parçası olarak gördüğü o yer üzerinde hak sahibi olduğu duygusuna neden olmaktadır.
Bu güzel duygu bizim gibi kozmopolit yapıdaki kentlerde hemşehrilik olgusunu da güçlendiren bir katalizör işlevi görmekte, böylelikle yöneticilerin kentle ilgili tasarruflarında halkın denetleyici ve yönlendirici etkisini güçlendirmektedir.
Ben de bu nedenlerle kendimi ait hissettiğim bu şehirde anısı olan, hikayesi olan her yapıyı sahiplenir, korumak isterim.
Gelelim Köprümüze
Anlatmaya çalıştığım hikaye, acıklı Türk filmleri gibi bu şehrin geleceği için endişelenen herkesi ağlatacak bir sona layık görülen, hoyratça kullanılıp nankörce iteklenmesine rağmen görevini ilk günkü gibi yerine getirmeye devam eden bir yapının hikayesi.
Bu yapı hem kentin iki yakasını bağlayan sağlam bir omurga, hem de kent trafiğini besleyen aort damarı gibi işlevsel bir kanal.
Belki de kentin maden ve endüstri geçmişini yansıtan çelikten bir gerdanlık.
Evet, Fevkani Köprü bu yok edilmek istenen eserin adı.
Neden yok edilmek istendiği konusunda mantıklı bir gerekçe bulunamadığı için bir takım teknik raporlara sarılsalar da hiç bir teknik heyet net olarak köprünün yıkılmasını zorunlu kılacak olumsuz bir rapor vermemiştir.
Şunu ifade etmek isterim ki, dünyadaki her yapıyı yıkıp yerine bir başka alternatifini yapmak mümkündür. Karar vericilerin inisiyatifindedir bu konu. Sonuçta paraya bakar.
Ancak yerine getirilemeyecek bazı şeyler vardır ki o da yapının hikayesi, yaşanmışlıkları, kente kattığı değer, yani yapının ruhudur.
Dikkat edilirse köprünün şehir merkezinde yoğunlaşan trafiğin akışı ve yönlenmesindeki eşsiz işlevinden hiç bahsetmiyorum bile, çünkü o yönü her köprünün en doğal özelliğidir.
Devamında; merkezde düğümlenen karayolu ve demiryolu olanakları ile gelecekte limanın işlevselliğinde meydana gelecek değişimlerin de göz önüne alınmasıyla hazırlanacak ulaşım planlamasında köprünün fonksiyonu daha da önem kazanacaktır.
Ayrıca Fevkani’nin kaldırılması halinde zaten bir takım köprüler, alt ve üst geçitler gibi yapılara ihtiyaç duyulacaktır. Dolayısıyla parasal olarak da ortaya çıkacak yüksek maliyetin düşünülmesi gerekmektedir.
Fevkani’yi neden yaşatmalı
Fevkani Köprü’müzün bir tek ihtiyacı vardır o da 66 yıldan bu yana ihmal edilen bakımının yapılmasıdır. Ciddi bir bakımla pırıl pırıl ortaya çıkarılıp devamında periyodik takiple yüzlerce yıl ayakta tutulup kullanılması mümkündür. Bunu ifade ederken mühendis kimliğimi ve iş hayatımdaki deneyim ve görgümü ortaya koyuyorum.
Köprünün köprü olma fonksiyonunun yanında baştan beri ifade etmeye çalıştığım endüstri mirası olma, aidiyet yaratma ve kentsel kimlik üretmeye, hemşehrilik bağlarımızı güçlendirmeye verdiği katkının bence salt bir köprü olmasından daha önemli olduğunu da vurgulamak isterim.
Bu şehir gelecekte turizm alanında ülkenin en özel destinasyonlarından biri olma potansiyelini taşıyor. Bu potansiyeli harekete geçirecek argümanların en önemlilerinden biri de Fevkani Köprü’dür. Elde tutulması bir yana, daha önemlisi yapısal görselliğini ortaya çıkaracak şekilde temizlik, bakım ve restorasyonunun yapılmasıdır.
Her ne kadar belediye olarak köprünün yıkılmasını kararlaştırmış olsalar da sevgili Belediye Başkanımız Ömer Selim Alan’ı ikinci kez aklı selim davranmaya davet ediyor, bu anlamsız ve kente telafisi olmayan zararlar verecek yıkım kararından dönmesini öneriyorum.
Zonguldak ve ülke yararına daha farklı konularda buluşmak umuduyla hoşçakalın, sağlıkla kalın.
Ek olarak okunmasında yarar gördüğüm yazılar:
https://www.zhaber.com.tr/m/bu-cinayete-sakin-izin-vermeyin-makale,132.html
https://www.zhaber.com.tr/m/koprualti-alisveris-ve-yasam-merkezi-makale,127.html
https://www.halkinsesi.com.tr/kultur-sanat/ekinin-fevkani-koprusu-h22552.html
https://www.pusulagazetesi.com.tr/kentlerin-balkonlari-vardir-150387-haberler.html