TMMOB Maden Mühendisleri Odası eski Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun TTK ,TKİ ve ETİMADEN’in de içinde bulunduğu 19 Kamu İktisadi Teşebbüsü’nün özelleştirilmesi konusunda yazı yayınladı.
İleriHaber’de yayınlanan yazısında:
“Madenciliğin ulu çınarları kesiliyor, kurutuluyor” diyen Torun
“Bu kurumlara yıllardır ciddi hiçbir yatırım yapılmadı, rant için bölündü, parçalandı, küçültüldü. Parça parça edilip yandaşlara peşkeş çekildi. Sonuç ne oldu? Birilerinin para kazanması uğruna iş cinayetleri yaşandı.” İfadelerine yer verdi.
Mehmet Torun’un yazısının tamamı şu şekilde:
Anadolu'da baba malını har vurup harman savurana, satıp savana hayırsız evlat derler. Siyasi iktidar, halkın dişinden tırnağından artırarak yaptığı birikimlerini, kamu mallarını satıp savmaya devam ediyor. Şimdi de KİT Reform Paketi adı altında madenciliğin temel direklerini Eti Maden İşletmesi (ETİMADEN), Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) ve Türkiye Kömür İşletmeleri'nin de (TKİ) içinde olduğu 19 kurumu hedefe aldılar. Amaç, kurumların yönetim yapılarını değiştirip kendilerinin belirledikleri yönetim kurullarıyla anonim şirket statüsüne alacakları işletmeleri hızla özelleştirmek, satmak. Bu kurumlar, madencilik alanında uzun yıllar ülke kalkınmasına hizmet etmiş, katma değer ve istihdam yaratmış, okul olmuş, ekol olmuş kurumlar.
ETİBANK, 1935 yılında “ükemizin yeraltı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere, sanayimizin ihtiyacı olan madenleri, hammaddeleri, enerjiyi üretmek ve her nevi banka muamelelerini yapmak” amacıyla kuruldu ve bu görevini uzun yıllar başarıyla yerine getirdi. Özelleştirme politikaları sonucu, paramparça edilerek küçültüldü ve bugün sadece bor madenini işleten küçük bir işletmeye dönüştürüldü.
Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK), eski adıyla Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) 1937 yılında 3146 ve 3241 sayılı kanunlarla havzadaki yabancılara ait en güçlü maden kömürü şirketi olan Fransız Şirketi’den satın alındı ve kömür havzası Etibank’a devredildi. Peşinden de Etibank’ın kurduğu Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ), millî bir işletme olarak havzada faaliyete geçti. 1940 yılında yürürlüğe giren 3867 sayılı kanunla dağınık çalışan kömür işletmeleri tamamen devletleştirildi ve EKİ idaresine verildi. 1940 yılında devletleştirilen kömür havzasındaki bütün ocaklar 3460 sayılı kanunla EKİ adı altında KİT şekline dönüştürülmüş oldu. Uzun yıllar ülkemizin tek taşkömürü havzasında ağır sanayimizin ana hammaddesi metalurjik kok üretimi için kömür ihtiyacını karşıladı.
Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), devletin genel madencilik, sanayi ve enerji politikalarına uygun olarak ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak üzere linyit, asfaltit, bitümlü şeyl, turba gibi enerji hammaddelerini etkin ve verimli bir şekilde aramak, üretmek, temiz kömür teknolojilerine uygun olarak kullanımlarını sağlamak ve stratejik öneme sahip ikincil ürünleri elde etmek üzere 1957 yılında kuruldu ve özellikle 1974 petrol krizi döneminde ülkenin enerji sorununun çözümünde çok önemli rol oynadı.
Söz konusu kurumlar, madencilik sektörünün ana dinamikleri olarak uzun yıllar katma değer yaratmış ve ciddi istihdam oluşturmuş. Son dönemde uygulanan özelleştirme politikaları sonucu küçültülmüş, yatırım yapılmamış ve gözden çıkarılmış. Şimdi son darbe vurularak sıradan bir şirket gibi elden çıkarılmaya, satılmaya çalışılmakta.
Bu kurumlar sadece geçmişte yaptıklarıyla anılacak, nostalji yapılacak kurumlar değil. Bugün de ülkemizin ihtiyacı olan kurumlar. Sanayinin tuzu olarak adlandırılan ve pek çok alanda kullanılan bor madeninin üretimi, zenginleştirilmesi ve uç ürünlere dönüştürülmesi konusunda ciddi bir birikimi olan ETİMADEN gibi bir kamu kurumunun elden çıkarılması cahillik değilse ciddi bir aymazlık.
Ülkemizin demir-çelik sanayisinin ana girdisi olan kok üretimi için gerekli olan taşkömürü üretimi yapan TTK 'nın yanlış politikalara kurban edilmesi kabul edilemez. Yıllardır siyasi iktidarların çiftliği gibi kullanılan kurumun günah keçisi ilan edilmesi büyük haksızlık.
Ülkenin enerji üretiminde ciddi katkısı olan, enerjide dışa bağımlılığı azaltan, istihdam yaratan TKİ, bugün elinde hiçbir yeraltı ocağı bırakılmamış sıradan bir işletmeye dönüştürülmüş ise bunun sorumlusu siyasi iktidarlar.
Kamu kurumlarının iyi yönetilmediği, siyasi iktidarların çiftliği gibi görüldüğü bir gerçek. Kuruluş amaçlarından saptırılarak yandaşlara hizmet eden bir yapıya dönüştürülmüş, yatırım yapılmayan, bilime ve teknolojik gelişmelere kapalı, liyakatsız kadrolarca yönetilen bir yapının ayakta kalması olanaksız.
Bu kurumlara yıllardır ciddi hiçbir yatırım yapılmadı, rant için bölündü, parçalandı, küçültüldü. Parça parça edilip yandaşlara peşkeş çekildi. Sonuç ne oldu? Birilerinin para kazanması uğruna iş cinayetleri yaşandı. Soma'da, Karadon'da, Kozlu'da, Amasra'da canlarımızı yitirdik. Ortak değerlerimiz, kaynaklarımız talan edildi.
Şimdi bu kurumlar anonim şirkete dönüştürülmek isteniyor. Yönetimlerindeki yandaş sayısı artırılırken, Sayıştay denetiminden ve devlet ihale kanunundan kaçırılmaya çalışılıyor. Yandaş ve liyakatsiz kadrolar, emir-komuta düzeninde görevlerini yaparak kurumların ipini çekecekler. Bunların sonucu, enerjide ve madencilikte daha çok dışa bağımlılık demek. Olup bitene sessiz kalmak, susmak onaylamak anlamına gelmekte.
Son sözüm sektördeki emek güçlerine. Sendikalar, meslek örgütleri, muhalif siyasi yapılar bu gelişmelere nasıl bir tepki koyacaklar? Kuru bir basın açıklamasıyla mı geçiştirecekler?
"Mücadele edenler her zaman kazanamayabilir ancak kazananlar her zaman mücadele edenler olmuştur."