Zonguldak Tarih editörü Hayati Yılmaz Zonguldak’ta kurulu termik santrallerin filtre kullanmasına rağmen atıkların çevreye verdiği zararı ve etki alanını yazdı.
Hayati Yılmaz rüzgarın etkisi ile Sinop, Ankara, İstanbul’a kadar ulaşan atıkların çözümünü Avrupa modeli ile anlattı.
Yılmaz’ın yazısı şu şekilde:
Çatalağzı’nda kurulu santrallerin çevreye verdiği zararları hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz?
Bir santral bacasından çıkan kimyasal maddeler ,rüzgarın yönüne doğru yayılırlar.
Bu bacalardan çıkan kül bulutu yaklaşık 150 km ile 250 km etki alanına sahiptir. Yani zararlı maddeler sadece Çatalağzı’na değil ; rüzgar vasıtası ile doğuda Sinop , Güney’de Çorum, Kırıkkale Ankara, Eskişehir, Batı’da Yalova , İstanbul Şile’ye kadar yayılıyor.
Demek ki bu sorun sadece Çatalağzı’nın sorunu değildir.
Termik Santrallerin en çok yer alan iller arasında olmamıza rağmen santraller konusunda o kadar sığ bilgilere sahibiz ki ; zararlarını bilsek bu kadar rahat durabilir miyiz acaba ? Bu santraller kurulduğunda sadece ÇED değerlendirme toplantıları Çatalağzı ile sınırlandırıldı. Bu ÇED toplantılarını yapanlar bu bilgileri bilmiyorlar mıydı ? Elbette ki biliyorlardı ama bunu insanlardan saklayarak Çatalağzı halkı ile sınırlandırarak , Çatalağzı’nın ekonomik sıkıntı çeken kasaba olmasından faydalanarak “sanki” buraya umut oldular !
Halk , fizik kurallarını bilmek zorunda değildir. Herkes işinde gücünde insanlar. Kimse kimya mühendisi de değildir. O halde halkı koruyacak olan yetkililerdir.
Başlarda Çatalağzı belediye başkanları , “nasılsa bu santrallere ceza keseriz, belediyeye katkı sağlarız” diye , şark kurnazlığı ile hareket ettiler. Fakat ilerleyen yıllarda , kanun değişikliği ile denetim mekanizması, belediyelerin elinden alındı. Belediyelerin artık hiçbir yaptırımı yok. Kömürü Zonguldak’tan alacağız diye vaatlerde bulunurken aslında kazanların ithal kömüre göre kurulduğu anlaşılmış, Zonguldak kamuoyu kandırılmıştı. Karadeniz’in en büyük limanı kuruluyor diye gazetelere manşetler verenler meğer bu limanı dışarıdan kömür ithal etmek için kurmuşlardı. Bir aldatma da işçi alımlarında oldu. 1 MW’e bir işçi alınacağını vurgulayarak 3600 MW gücünde olacak santrallerde 3600 işçi çalışacağını belirterek , Çatalağzı’nın göç alan bir belde olacağı anlatılmıştı. Bizzat dönemin Çatalağzı Belediye Başkanı tarafından “Çatalağzı teknoloji üstü bir yer olacak “ denmişti.Çatalağzı nüfusu o gün bugün düşüşte, Zonguldak nüfusu 2007 yılında 615.890 iken 591.492’ e düştü.
Zonguldak'ın hava kalitesi o gün bugün sinyal veriyor. Üstelik bu santraller zehri sadece havaya salmıyor. ÇATES bacada tuttuğu atığını kül barajına, Eren santrali ise bu atığı denize salıyor. Bazen bu tür yazılarımda Bartın’dan mesaj yollayanlar oluyor. İnkumu ve Amasra’da görülen küllerin nereden geldiğini soruyorlar. ÇATES kül barajındaki yığını bilenler , bu kütlenin devasa atık olduğunu bilirler. ÇATES 300 MW gücünde bir santral. ZETES ise 3600 MW gücünde. Yani 10 kat daha büyük. Yılda 3 milyon ton kömür yakıyor. Bu verilere göre denize saldığı külün boyutu da ortaya çıkıyor. Zaten Zonguldak sahillerinde denize giren vatandaşlar , kıyılara vuran bu külleri gözle görebiliyor. Hatta bazıları elleri ile bu külü öteleyerek kendine yüzme alanı açıyor. Oysa bu kül kimyasal zehirdir.
Avrupa bunun çaresini nasıl bulmuş?
Öncelikle Avrupa’da, gelişmiş ülkelerde kurulu termik santralleri 2035 tarihinde tamamen sonlandırılacak. Almanya 2020 tarihinde maden ocaklarını da kapattı. Tamamen yeşil enerjiye dönülüyor.
Bu zamana kadar santrallerin etki alanında bulunan belediyeler bir komisyon ile bu santralleri denetliyor. Halkın sağlığını etkileyecek bir doza ulaşırlarsa ciddi cezalar veriyorlar. Bu neden ile hava kalitesi ölçümleri insan sağlığını etkileyecek ölçülere çıkmıyor. Hava ölçüm cihazlarını belediyeler denetliyor.
Yani ; Almanya’nın Herne kasabasında kurulu bir santrali sadece bu kasaba belediyeleri değil; çevresindeki , Dortmund, Gelsenkirchen, Bottrop, Recklinghausen , Bochum, Dorsten , Oberhausen belediyeleri de denetliyor. Böylelikle denetim mekanizması yerelden yapılıyor.
Santral ile aynı mahallede oturan vatandaşlar santralin varlığını hissetmez. Kendileri santrallerle ilgili bilgi sahibi olmasa bile devlete olan güveni , seçtikleri belediye başkanlarına seçim ile yerelden etki edebilmeleri denetim mekanizmasının daha doğru çalışmasına neden oluyor.
Zaten onlar , halkın bilgisizliğinden kaynaklı tuzak kurmazlar.
Zaten gelişmişliğin birinci kuralıdır.
Halka güven vermek, halkın üst akla güvenini sağlamak, siyasilerin temel ahlak kuralıdır.