Konu ile ilgili yazı paylaşan Nostalji sayfası şu ifadeleri kullanı,

"Takipcimiz Kaan Okaba, Zonguldak'ta yaşamış bir ailenin (Seniha Omay) izlerini aramak için sayfamıza mesaj yollayarak yardım istemiştir. Konuyla ilgili mesajını ve gönderdiği fotoğraflardan birini paylaşıyoruz, bilgisi ve düşüncesi olanların yorumlarını takip ediyoruz...

Sayın Moderatör, 1930'lar Zonguldak'ından bir aileyi arıyorum. Belki sitede yazı yayınlanırsa bir ihtimal tanıyan birileri çıkabilir diye düşünüyorum. Yardımcı olursanız sevinirim.

Maryam Şahinyan, Sivaslı bir Ermeni ailesinin kızı. 1915 olaylarında, ellerinde ne var ne yoksa 'sıfırlayıp' İstanbul'a geliyorlar.

Babası Mihran Şahinyan, hobisini işi yapıp, bir de Balkan göçmeni bir Türk'ün elden düşme makinesini alınca, fotoğrafçılıktan para kazanmaya başlıyor.

1930'larda da kızı bayrağı babasının elinden alıp, Çiçek Pasajı'ndaki dükkanda 'Foto Galatasaray' adı altında yarım asır süresince binlerce fotoğraf çekeceği bir maceraya ilk adımını atıyor.

O yıllarda İstanbul göçler veriyor, göçler alıyor, nüfus bir oraya bir buraya... Maryam; İstanbul'un göbeğinde Beyoğlu'nda, yabancı konsoloslukların hemen burnunun dibinde, İstanbul'dan kaçan, ayrılan, vedalaşan artık ne derseniz deyin, Türkiye defterini kapatan her azınlık vatandaşının konsolosluk işlemleri için mutlaka gerekli olan fotoğraflarını çekiyor.

Tabii bir de o günlerde İstanbul'da yaşayan veya Anadolu'dan İstanbul'a gezmeye gelenlerin mutlu anlarını kayda geçirmek için uğradıkları bir yer oluyor Bayan Maryam'ın fotoğrafhanesi.

Ne var ki, o günlerin üzerinden yarım asır geçip de her şey tozun dumanın arasında artık görülemez hale gelmek üzere ve neredeyse her değerimiz gibi 'Foto Galatasaray' da tam çöpü boylamak üzereyken, birileri 'koruma ve kollama' görevini Tayfun Serttaş'a veriyorlar da tüm bu güzellikler de böylece yitip gitmekten kurtuluyorlar.

Serttaş, bu konuyu bir proje olarak araştırıyor, yazıyor ve elinden geldiğince de sergiliyor. Bir de umudu var gelecekten, tüm fotoğrafları internet ortamına yükleyip, öykülerini bulabilmek...

Benim her gün herbir fotoğrafı tek tek inceleyip de samanlıkta iğne arama çabamın 'toptan' versiyonunu andırıyor, Tayfun Serttaş'ın hayali.

Sonrası ise biraz karışık. O başkalarını suçluyor, suçlanan başkaları da farklı şeyler söylüyorlar. Erman Toroğlu gibi bağlayayım, ''Ben sonuca bakarım arkadaş''. Sıfıra sıfır elde var sıfır. Güzelim koleksiyon, sergilenip hava aldığı ile kalıyor. Hayaller balon uçup, gökte kayboluyor, elde ancak hayali kalıyor.

Bu arada nostaljiyi bulan bırakır mı? Siyah beyaz fotoğrafların büyüsüne kapılan, bir parça ekmekle reçel kavanozuna dalıp ağzını tatlandırmaya çalışıyor.

Gazetelerde sergi ile ilgili her gün başka bir haber. 'Arşiv her an internete yüklenip halka açıldı açılacak. Bugün değilse yarın. Yarın olmadı en geç öbür gün. O da olmadı mutlaka bir gün...''

Yıllar geçiyor ama ortada yine bir şey yok. 

Benim de kişisel arşivimde üç beş tane 'Foto Galatasaray' fotoğrafı durur bir süredir.

Zonguldaklı 3 kızkardeşin muhtemelen en küçükleri olan Münir kızı Seniha Omay.

Sadece fotoğraflar elimde başka hiçbir şey yok; bazılarının arkasında bir kaç tarih, çoğu da muhtemelen kız kardeşi olan Nadiye'ye ithaflı.

Neler yapmadım 1930'lu yıllar Zonguldak bürokrasisinde kimler vardı diye mi araştırmadım, bulabildiğim tüm Omay'lara tek tek mi bakmadım? Sonuç mu? Benim de elimde koca bir sıfır.

Bu fotoğraf konusu gerçekten de çok ilginçtir. Ele geçen bir fotoğrafın öyküsünü aramak, karanlık odalarda sağa sola çarparak dolaşıp zaman geçirmeye benzer.

Hani filmlerde olur ya. Hiç bilmediğiniz bir akrabanızın ölümünü haber alırsınız, sizden başka da kimsesi yoktur. Avukat, evinin anahtarını size verir, ''Bir gidin bakın isterseniz, belki işinize yarayan bir şey çıkar. Yoksa haber verin ben evdeki eşyaların hepsini attırayım'' der.

Gider, ararsınız aramasına da aslında ne aradığınızı da pek bilmiyorsunuzdur. Fotoğraf işi de tam öyledir. Elinizde bir fotoğraf, siz ona bakarsınız o size. Eeeee?

Karanlıkta ararken bulacağınız en iyi şey aslında bir mumdur. O mum ortalığı biraz aydınlatır ve siz de ondan sonra o aydınlıkta hiç olmazsa ne ile karşı karşıya olduğunuzu görür ve ona göre hareket edersiniz.

Vallahi işin doğrusunu söyleyeyim mi, ben aslında çoğu zaman kendimi çocukluğumuzdaki 'komik ve sonuçsuz' ruh çağırma seanslarında buluyorum desem yalan olmaz.

İpsiz Recep kimdir? İpsiz Recep kimdir?

Yaşanmış, bitmiş hayatların, uzayın sonsuzluğuna karışmak üzere olan ruhlarını nafile bir çaba ile arıyorum.

Ey 'Seniha Omay' geldinse klavyeye üç kere tıkla..."

Editör: Melisa Sapaz