Çolakoğlu ve Gebeş Bakan Tekin ile görüştü! Okul ihtiyaçları konuşuldu! Çolakoğlu ve Gebeş Bakan Tekin ile görüştü! Okul ihtiyaçları konuşuldu!
Zonguldak Nostalji sayfası editörü Yüksel Yıldırım, 2017 yılında Zonguldak'ın bilinen bilinmeyen tüm güzelliklerini anlattığı yazıyı yeniden sosyal medya hesabından paylaşarak; “7 sene içinde Zonguldak’ta neler değişmiş olabilir?” dedi.
Yıldırım’ın yazısı şu şekilde:
“2017 yılında hazırlayıp sunulmuş bir derleme…  7 sene geçmiş, şimdi Zonguldak için neler değişmiş olabilir!!!
Zonguldak incilerini okuduktan sonra yorumlayabilirsiniz…
Zonguldak’ta doğup, büyüyüp, yaşayanlar, eski Zonguldak ve yeni Zonguldak farkındalığını daha iyi bilirler. Onlar şehrin eski sahipleridir. Kömür karası ve isi onlar için aşktır. Yeşili, mavisi, denizi ve doğası bir tutkudur.
Bir de bu şehrin suyunu içmiş, geçerken uğramış, öğrencisi olmuş, iş için gelip, iş adamı olmuş, misafirliğe gelmiş, ev sahibi olmuş olanı vardır.
Hayatının bir bölümü bir şekilde Zonguldak’ta kesişen bazı insanlar, sosyal medya ve web sitelerinde Zonguldak’ta yaşam başlığı altında açılan sayfalara Zonguldak’ta kaldıkları süre içindeki gözlemlerini kaleme almışlar. Misafir gözüyle yapılan bu tespitler, şehir sakinlerinin her zaman ilgisini çekmiştir. Bazıları ders, bazıları tavsiye, birazda eleştirel tadında olan yorumlardan oluşan konuları derleyip sunuyorum.
“Bir yerin çeşmesinden su içtiysen oralı olmuş sayılırsın” sözünün, Zonguldak incileri…
-- Eğer Zonguldak’tan Ankara’ya seyahat etmekteyseniz, yola çıktıktan bir süre sonra eşiniz dostunuz anneniz babanız vs. sizi merak edip ararsa ve kapsam dışında iseniz, merak etmesinler kesin Mengen’desiniz.
-- Gençliğimi geçirdiğim şehir, küçükken belki de büyük şehir özentisinden, anlaşılamasa da büyüyünce değerini anladığım, onunla da olmaz onsuz da olmaz bir şehir.
-- Üniversiteye gidenler geri dönmez, kalan çoğunluk da zaten işsizdir. Bu da kaldırımlarda ve kafelerdeki kuru kalabalığı açıklar.
-- Kışın tavanında ufolar olan, yazın camlar ile havalandırmanın sağlandığı bir bara gidip eğlenmek istediğinizde büyük abiler arası çıkabilecek bir alacak-verecek, içeri aldın-almadın kavgasında kaza kurşunu kurbanı olabilirsiniz.
-- Herkesin kendine göre dışarıya kapalı bir çevresi vardır ve bu yüzden dedikodusu boldur. Dedikodu derken kast ettiğim, falancanın sevgilisi, filancanın metresinin yanı sıra, falancanın aldığı mücevher, filancanın evine aldığı mobilya, ötekinin İstanbul’dan getirttiği bilmem neyi de içerir.
-- Üniversitesinin normal diğer üniversiteler gibi şehir dışında değil de şehir içerisinde olmasından dolayı öğrenciler de Zonguldaklılardan çok ayrışmamıştır. Bunu iyi şekilde değerlendirip Zonguldak’ın tadını çıkartan, güzel dostluklar kuranı da vardır.
-- Fener diye bir semti vardır ve şimdiye kadar hiçbir şehirde buna benzer bir yer görmediğimden tarif edemiyorum. Çok güzeldir, çok farklıdır, tarihtir, gerçek Zonguldak’tır.
-- İstanbul pastanesi vardır, yabancı birisi uzaktan bakınca "bu ne lan ne yapıyor bu millet burada bütün gün" diyebilir ama alışkanlıktır, güzeldir, 15 yıllık garson okul nasıl gidiyor falan diye sorar her seferinde.
-- Asla yolda kalmazsınız, çünkü o yoldan muhakkak bir tanıdık geçer. (gerçi pek yol yok).
-- Manavınız vardır, şarküteriniz vardır, sizi tanır, hangi sebzeyi kaç kg aldığınızı, hangi zeytini, peyniri yediğinizi bilir, tavsiyeleri güvenilirdir.
-- Biriyle randevulaşmanıza gerek yoktur. Çarşıya indiğinizde zaten kendisiyle muhakkak karşılaşırsınız. Sıkılırsanız da merkezde birilerini bulmanız çok kolaydır.
-- Hepsinden önemlisi, Zonguldak’ta güvendesinizdir.
-- Aşağıya inmek cümlesinin çarşıya gidiyorum cümlesi ile eşdeğer olduğu şehir, çünkü çarşı şehrin en aşağısındadır ve aşağıya doğru inen tüm yollar çarşıya çıkar.
-- Yetmişli yıllarla ilgili bir film veya dizi çekilecek olsa sadece klima ve çanak antenlerin görüntüye girmemesine dikkat edilerek pek zahmetsiz bir film platosu olabilir…
-- Doğduğum çocukluğumun geçtiği güzel şehir her yerden insan gelmiştir. Zonguldak’a hepsinin kültürü birbirine karışmıştır hepsi sonuçta Zonguldaklı olmuştur. Kimse kimsenin hayatına, yaşayış tarzına karışmaz burada. İnsanlar bir arada nasıl yaşanacağını çok iyi bilir kalabalık değildir az çok insanlar birbirini tanır birinin sıkıntısı olsa herkes elinden geleni yapar, eğer hem büyük şehirdeki kalabalık içindeki yalnızlıktan bıktıysanız hem de kendinizi sürekli tanıdık insanların çevrenin baskısı altında hissetmek istemiyorsanız gidilecek yer orasıdır. Kışı gri geçer belki binaları yolları hala eskidir ama yazını görseniz o yeşiliyle mavisiyle aşık eder kendine.
-- Cumhuriyet dönemi her siyasi iktidar döneminde bakan almış ancak icraat alamamış memleket.
47.000 maden işçisi vardı bir zamanlar...
-- 67 il varken herkes bilirdi, son il olmasından kelli.
kömürün ağır sanayinin de bir ağırlığı vardı o zamanlar...
Zamanında yüz binlerin yollara düşüp, emperyalizmin gıyabında bizzat Özal'a attığı çizik, müthiş acı veren muhteşem direniş, büyük yürüyüşü gerçekleştirdi.
Akabinde il derhal kara listeye alınmıştır. Kömürünün karası, kaderinin karası oldu.
Bu meydan okuma cezasız kalmadı. Önce önderleri öldürüldü. Şimdi de şehir yavaş-yavaş öldürülmekte.
Çocukluğumda, herkesin ekmeğinin peşine düşüp başka bir yerden göçle veya tayinle geldiği bu il, artık yurdun her yerine göç veriyor işsizlikten, emeğin başkentinde intikamlarını soğuk yiyerek alıyorlar, kömürün karası şehrin de alın yazısı oldu.
-- Zonguldaklı olarak şunu söyleyebilirim üniversite olmaza durum vahim her ne kadar kömür çıkarılıyor dense de, harcı borcunu geçmez.
-- Çocukluğumun ve ilk dönem gençliğimin geçtiği emeğin şehri... Türkiye'nin hiçbir yerine benzemez Zonguldak… Dik merdivenleri, her daim kömür kokan havası, eski TTK lojmanları ve Fener mahallesi ile sanki 1950'lerin Polonya, Macaristan şehirlerini anımsatır. Bunda da en büyük etken 1900'lerin başından beri kömür işletmeleri için çalışmaya gelen Avrupalı teknisyen ve mühendislerdir. Üzülmez ve Fener'de inşa ettikleri lojman ve evlerle kente bu havayı aşılamışlardır. Yeşil ile mavinin her tonunu görebildiğin kenttir Zonguldak. Gizli saklı koyları, plajları yazın her daim ilgi çekicidir… Özledim.
-- Çocukluğumun 10 yılını geçirdiğim Kozlu’dan evli olduğum şehir. Atsan atılmaz satsan satılmaz (ikinci memleketim) Birkaç yıl gitmedim mi burnumda tütüyor. Hatundan dolayı değil, çocukluk anılarımdan dolayı.
-- Bir göçükten sonra yeraltında yaşamını yitiren bir babayla konuşuyorlar muhabiriler. Baba da acılı konuşuyor, oğlum yaşamını yitirdi yerine ölen kişinin oğlunun veya kardeşinin alınmasını rica ederim, giden gitti, eve bakacak biri gerekiyor, demişti. Utandım, bir baba oğlunu madende yaşamını yitiriyor, daha göçükten çıkarılacak ve geçim derdine itilen bu insan diğer yakınının işe girmesini talep ediyor. Utandım, kömür karasından değil, insanları geçim derdine düşürenlerin karalığından.
-- Taşı toprağı hatta havası kömürden olan şehir.
-- Bakkala gitmek için bile 800 tane merdiven çıkıp 40 derecelik yokuşlar çıkmanız gereken şehirdir.
-- Eğitim için gidip 4 gün kaldığım genelde puslu bir şehir. Büyük değildir, çok gezilecek de yeri yoktur. 2-3 günlüğüne orada kalmak mecburiyetindeyseniz sakın tam şehir merkezinde otel aramayın minibüsle 10 dakika mesafede biraz tepede kalan Emirgan otelde kalın, manzarası müthiştir. Ayrı bir konu, bu şehrin taksileri çok gariptir. Her marka her model bulabilirsiniz öyle tek tip değil. Minibüsler de öyle ama minibüsçüleri tek tiptir. Hepsi kurtlar vadisinden tiplerdir, can sıkar. Ayrıca madencilerin maaş gününe denk gelirseniz şaşırmayın, sanırsınız bayram arifesi çarşı çok hareketli olur, Zonguldaklıların geneli der ki; eğer Özal madencilerin haklarını gasp etmeseydi bugün Zonguldak alıp yürümüştü.
-- Halkı ve ev sahipleri, emlakçıları öğrenciyi öpmeye yemin etmişlerdir, emekçi şehri ve mühendis çıkma arzum olmasa çekilecek çile değildir.
-- Tuik'in son araştırmasına göre en çok göç veren iller arasında ilk sıralardadır ve Zonguldak'tan göç etme lüksü Zonguldak'ın en güzel özelliğidir.
-- Eskiye oranla önemini yitirmiş kent, eskiden en popüler illerden biriydi, Türkiye'nin en çok göç alan merkezlerindendi Zonguldak, ama sonra hafifçe kaybetti önemini. Zaten Karabük ve Bartın buradan ayrılarak il olunca nüfusun önemli bir bölümünü kaybetti. Turizm merkezi Safranbolu'nun Karabük iline bağlanmasıyla bu vasfını da yitirdi, şimdilerde yine 180 bine yakın şehir nüfusu ve 600 bin civarında toplam nüfusu var az değil ama nereden baksanız 500 bine yakın bir nüfus bölündü bu ilden şimdi hala Bartın ve Karabük buranın ilçeleri olsaydı toplam 1.100.000 civarında büyük bir nüfusa sahip olacaktı. Sahilide güzeldir burası gidip görülmelidir denize bakan batı Karadeniz şehridir, Karadeniz Ereğli ilçesi de bir o kadar büyüktür ki neredeyse 100 bin kişide orada yaşar.
-- Eskiden herkes illa ki en son 67 plakalı bu şehri bilirdi, bu özelliğinden ötürü ama geçenlerde de 'kelebeğin rüyası' adlı filmle de gene hatırlattı kendini. Bu sefer de kömür işçilerinin dramı ile...
-- Yaşaması zor ve pahalı olan bir şehirdir, madende işçiler en basit ve gerekli önlemler alınmadığı için can verir. Erken emekli olur maden işçileri ama o zamana kadar da yarı ömürleri biter, en onulmaz yaraları ve hastalıkları kalmışlardır bile, insanın değeri yoktur bu şehirde, gençleri kaçar iyi ki de kaçar, doğa güzellikleri de vardır ama yaşamak zor olduğu için o güzellikler görülmez pek.
-- Küçük, sıkıcı, bunalım şehir, bir sene yaşadım Allah’ım bir daha yolumu dahi düşürmesin, Ama Zonguldaklılar çok iyidir onlara laf yok.
-- İnsan kendini nereye ait hissediyorsa oralıdır, hiçbir bağım bulunmadığı halde senelerce Zonguldaklıyıım dedim, öyle anlattım. 11 senedir adım atmamıştım, özlenendi. Burnumda tütmek deyiminin karşılığını verendi. On sene sonra bir gün alıp başımı gittiğimde daha Kozlu'yu gördüğümde gözlerimi doldurdun canım kentim.
-- Karanlık derler, havası pis derler, çirkin derler senin için, doğrudur, karanlıktır, havası kirlidir, çarpık kentleşmiştir ama büyüdüğünüz, yıllarca yaşadığınız yerse aklınızdan çıkmaz işte sokakları, yokuşları, merdivenleri... Her birinde başka bir anı ne kadar başka bir şeymiş insanın çocukluğunun peşine düşmesi.
-- Seneler sonra gidildiğinde hiçbir yerin değişmediğini görmek hem üzücü hem sevindirici. gelişmeyişini görmek üzücü ama çocuk adımlarım önde ben arkada takip edebilmek, kaybolmadan, bir kez olsun sormadan eski hatıraları takip edebilmek güzel. İs kokulu bu kenti nasıl özlemişim, güzel zamanlar, özlenen çocukluk, arkadaşlıklar, yıllar geri gelmiyor işte. Keşke gelseler. Yeni baştan bu şehrin yokuşlarını insem, çıksam bıkmadan. Dizlerimi kanatsam yeniden keşke, ama olmuyor, biz ancak hayali gölgelerimizin izini takip edebiliyoruz.
-- Hala aynı duruyor dükkanları bile. AVM açılmış sadece farklı olarak. Terminalden yürürken kömürler arasında kafanızı yukarı kaldırdığınızda evler görürsünüz üst üste. Yıllardır oradalar, çocukken düşüverecekmiş gibi dururlardı oysaki. Minibüs durakları hala karman çorman ama değişmiş minibüsler, dükkanlar eskimiş ama daha başkaydı sanki çocukken. Deresi bile hala aynı pis kokusunu yaymaya devam ediyor. Burger King açmışlar bir tane tam karşısına derenin. İstanbul Pastanesi, Kutay, sinema, Camlı Köşk, Emral Çarşısı, Devran Amcası hala hala aynı yerlerindeler, hiç değişmemiş sanki, yıllar hiç geçmemiş burada.
-- Ama insanın yıllarını geçirdiği okula gitmesi nasıl da titretiyormuş dizlerini. O yokuştan çıkarken tam polis lojmanları çıkıveriyor karşına ya. İşte oradan giriyorsun benim çocukluğumun bahçesine, değişmiş ama, yıkmışlar, boyamışlar, büyütmüşler anılarımı. Arka bahçesi kalmamış okulumuzun. karşımızdaki öğretmen liseli gençlerin sigara içtiği, ilk öpücüklerini yaşadıkları arka bahçe yok. Atatürk büstü bile değişmiş ama bahçesi aynı. Okula bakan evim de aynı, boyamamışlar bile, içinde başkaları var ama başka bir kadın çamaşır asmış balkonuna, benim odamda başka perdeler, jandarma el koymuş kurtulmuş, bakmamışlar bile, bir ot bile kesmemişler o güzel bahçede, yüz kere bisikletten düştüğüm o top sahası harap, patenlerle bin kere düştüğüm köprü harap, çocuk bahçesi yok, çardağın olduğu yer yok, yıkık dökük bir yer olmuş çıkmış, biz nasıl da bakardık halbuki, her yeri çiçek gibiydi, ağaçlarından erik toplardık, aptallar akrep kaynıyordur orası şimdi, kendinize saygınız yoksa başkalarının anılarına saygı duysaydınız keşke, burnumun direği sızladı bakarken.
-- Güzelim Zonguldak aynı, hiç değişmemiş yolları aynı, insanları aynı. Öğrencileri çoğalmış sadece başka da bir şey olmamış, zaman durmuş orada beni beklemiş yeniden, yeniden, yeniden de gitsem bıkmam herhalde küçük, sevimsiz, karanlık belki de ekmeğini yiyene öyle gelmiyor işte.-- kendini özleten şehir. Şehrin neredeyse tümü yokuş ve merdivenlerden oluşmaktadır. insanları sıcak kanlıdır. Fener tarafından şehri izlemek insana ayrı bir keyif verir. Limanın orada çay içmek, o küçük balık restoranlarından birinde oturup güneşin batışını izlemek çok güzeldir. Evet Zonguldak'ta güneş çok güzel batar. Giderseniz muhakkak çevresini de görün Bartın, Safranbolu, Karabük gidin görün, görmeden ölmeyin.
-- Uzunmehmet ve Karaelmas kelimelerinin ele geçirdiği şehirdir. Karaelmas vergi dairesi, karaelmas üniversitesi, Uzunmehmet lisesi...
-- Coğrafi şartlar sebebiyle belediyecilik veya herhangi bir yatırım yapılamayan şehir. yıllar geçse, hükümetler değişse, tıp gelişse, bu şehirde kavşak, üst geçit, alt geçit, duble yollar, çevre yolları olmayacaktır ama insanları birçok şehirdekinden çok daha kibar, çok daha medenidir.
-- Alnının teriyle para kazanan insan sayısının hat safhada olduğu şehirdir. evet kömür şehri biraz kirletmiş olsa da, güzel şehirdir…
-- Dışardan üniversite için gelen ağabeylerimizin, ablalarımızın gelmeden önce, 'yahu şu Zonguldak nasıl bir yermiş, bir araştırayım.' diyerekten fotoğraflarına baktığı ve geldikten sonra hayal kırıklığına uğradıkları şehrimizdir. Fotoğraflarda hep güzeldir ama o kareye dahil olduğunuzda o kadar da güzel olmadığını fark edersiniz.
-- Uzun uzun anlatmak istediğim şehirdir ama bazen sevdiğiniz şeyler hakkında söyleyecek sözleriniz olmaz, sebepsiz bir sevgi değildir bu orda doğmuşsunuz, büyümüşsünüz, kömür kokan havasını solumuşsunuz, gri gökyüzünü kimsenin sevemeyeceği kadar sevmişsinizdir.
En güzel yakamozu bu şehrin denizini izlerken görebilirsiniz hem de en güzelini.
-- Burada yaz 2 ay sürer ama O’ iki ay yağmursuz geçmez temmuzun ortasında yorganla uyunur, akşam saat 6.00 oldu mu üşümeye başlarsınız evet havası hep kapalı ve nemlidir.
Küçük yerdir burası illa bir tanışıklığı, ortak tanıdıkları vardır iki yabancı insanın. Öyle bir yer en önemli artısı, insanları. Belki de Anadolu’da sevgilinizle el ele rahat rahat yürüyebildiğiniz, kısa etek giyebildiğiniz, son modern yerdir.(küçük şehirler için söylüyorum)
Ereğlisi gelip görülmelidir fakat. Michael Abimiz gibi gözünüz açık gitmesin.
-- Şaşırdım, kimse bahsetmemiş. Zonguldak soslu kebabı… Zonguldak’ta yapılan kebaplar tamamı ile farklıdır. Kalın pideli ve salça sosludur, başka hiçbir yerde kebabı böyle vermezler enteresanız başka bir yerde sos isterseniz 'Zonguldaklı mısınız?' derler adama. Yaşadım ben bunu acıydı ama buranın kebabı daha güzel.
acıktım…
Böyle bir yerdir işte. İstanbul’a 5 saat. Ankara’ya 3 saat bu da bilgi…. Oh mis.
-- İçinden dere geçen bir şehirdir böyle diyince güzel duruyor, ben de güzel güzel ak ve pak akmasını dilerdim, ama maalesef lağım akıyor zaten 1 parmak suya ve hiç akmıyormuş hissi yaratacak kadar az bir debiye sahip dereye sıcak yaz günlerinde kokusu hiç çekilmiyor...”
Editör: Şeyma Kaya