İŞTE O YAZI:
"Zonguldak-Kilimli’den, Göbü-Şirinköy ve Kurtköyü’ne 18 lise öğrencisini taşıyan servis aracının 14 Aralık 2022 tarihinde yaptığı kazada 1 öğrenci hayatını kaybetti. 17 Öğrenci ve şoför yaralandı. Yaralı öğrencilerden 8 inin tedavisi Bülent Ecevit Üniversitesi Hastanesi’nde devam ediyor.
Hayatını kaybeden Kilimli Atatürk Anadolu Lisesi 10. Sınıf öğrencisi Büşra Akın, 15 Aralık günü Şirinköy’de toprağa verildi. Babası Yücel arkadaşıma, ailesine ve sevenlerine, başsağlığı ve sabır diliyorum. Fotoğrafını her gördüğümüzde gözlerimizi yaşartan güzel Büşra’nın mekanı cennet olsun. Yaralı çocuklarımıza ve şoför arkadaşa sağlık diliyorum.
***
Göbü, benim köyüm. Yaralı öğrenciler Ezgi ve Kumsal Oral akrabalarım. Büyükbabamın kardeşinin torunlarının çocukları.
Ezgi, Kilimli Atatürk Anadolu Lisesi 12. Sınıf, Kumsal ise Kilimli Anadolu Lisesi 9. Sınıf öğrencisi.
Kazayı Ankara’dan dönerken yolda öğrendim. Köy muhtarı kardeşim de yanımda. Telefonlar durmuyor. Enaz 2 saat daha yolumuz var.
Araçta bizimle olan yeğenim, sosyal medyadaki ölü sayısı 4’e kadar çıkan rezillikleri okuyor. Yazanlara soruyoruz, isim yok. Herkeste bizden isim soruyor. Araba dar geliyor, boğulacak gibi oluyorum.
Ölü sayısı paylaşan ama isim veremeyenler, 18 öğrencinin yüzlerce yakınına resmen işkence yapıyor. Akılları sıra acımızı paylaşacaklar.
Biz telefonla eşi dostu ayaklandırıyoruz. Nihayet resmi açıklama yapılıyor, ama kim inanacak.
***
Kumsal, Ezgi ve durumu sıkıntılı olan öğrencilerin Üniversite hastanesinde olduğunu öğreniyor ve hastaneye geçiyoruz.
Anneler, babalar, büyükbabalar, dedeler, köylülerimiz orada. En doğru bilgileri, görevlilerden ve onlardan alıyoruz.
Herkes birbirine moral ve umut veriyor. Herkes, yapabileceğimiz bir şey var mı, diye soruyor. Dayanışma acıyı azaltıyor.
***
Ertesi gün, gece hastanede duyduğum rezillikleri araştırıyorum.
Kumsal ve Ezgi yoğun bakımdan çıkmış, aynı odada kalıyorlar.
Ezgi babası gibi sessiz, Kumsal da babası gibi çatır çatır konuşuyor.
Kumsal ile daha önceden sohbetimiz olduğu için ben sormadan o kazayı anlatıyor. Bir yandan da bana araştırma işi veriyor. Ben de araya girerek, duyduğum bazı şeyleri öğrenmeye çalışıyorum.
Tam da bu sırada önde Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz ve hastane müdürü ile bazı bürokratlar odaya giriyor.
Vali bey Kumsal’a, geçmiş olsun, derken, ben Kumsal’a Vali Beyi tanıtıyorum.
Kumsal hemen sözü alıyor ve “Ben neden o araçtaydım” diye başlıyor tek tek sormaya. Vali bey dinliyor ve müfettiş görevlendirildiğini söylüyor.
***
Kumsal ve 3 arkadaşı, Kilimli Anadolu Lisesi’nden kendi servislerine biniyor, Kilimli Atatürk Anadolu Lisesi’ne geldiklerinde Göbü’ye gidecek öğrencilerin diğer servise geçmesini istiyorlar. Kumsal ve arkadaşları, kaza yapan servise bindiriliyor.
Bu uygulama kesinlikle yanlış. Araç arıza yaptığında, bir dilekçe ile bildirilmesi ve okul müdürlerinin bilgisi dahilinde kayıt tutulup, Milli Eğitime bilgi verilmesi gerekiyor. Çünkü her öğrenci kendi servisine kayıtlı ve okul önünde, kamera kaydı altında, Okulun ulaşım koordinasyon görevlisi denetiminde servisine biniyor. Bundan sonra öğrencinin evine teslimi gerekiyor.
İşin daha da kötüsü, Kumsal’ın kendi servisi Türkali’ye servise devam etmiş.
Şimdi Kumsal ve ailesi Valiye sordukları bu sorunun cevabını bekliyor.
***
Yoğun bakımdaki Yiğit, Yağmur, Simge’nin ve diğer çocukların yakınları ile de görüştüm.
Gece duyduklarımı onlardan da öğrenmeye çalıştım.
Kaza yapan araç, pandemi döneminden sonra servise başlamış. Yani yaklaşık 2 yıldır çalışıyor.
Veliler servis aracına, “Külüstür” adını takmışlar. Türk Dil Kurumuna göre; eskimiş, yıpranmış, demek.
Servisin sesini 1-2 kilometreden duyup çocukları hazırlıyorlarmış.
Bu aracın nasıl servise konulduğunu öğrenmek için İlçe Milli Eğitim Müdürüne gitmişler. Kendince birşeyler anlatıp Kilimli Atatürk Anadolu Lisesi müdürüne yönlendirmiş. Lise Müdürü de evraklar üzerinde her şeyin normal olduğunu söylemiş. Veliler, Müdürü alıp servis aracına götürmüşler ve arabayı gezdirmişler. Aracın içinde bir koltuğu tutmuşlar, koltuk yerinden çıkmış. Kemer zaten akla gelmemiş. Sıkıştırılmış, koltukları ve aracın eskiliğini göstermişler. Takipçi olacaklarını söylemişler.
Kaza sonrası okul müdürünü gören veli onu tutmuş ve “benim çocuğum o koltukta oturuyordu, şimdi yoğun bakımda” demiş.
Öğrenciler, yandaki tutunma demirlerini gösterip, bu arabanın tek sağlam yeri” diye espri yapıyorlarmış.
Kazanın hemen öncesinde oturduğu yere sığmayan öğrenci bacaklarını zorlayınca koltuk çıkmış ve yer değiştirmek için ayağa kalktığı anda kaza olmuş.
Kaza sonrasında bir veli, hastana önünde emniyet görevlisine, bu araca nasıl izin verdiniz, yolda hiç mi kontrol etmediniz, diye sormuş.
Devletin arabası böyle eski olur mu? Diye soran veliler ve hasta yakınları bana anlattıklarının daha fazlasını aynı gün ziyarete gelen Vali beye anlatmışlar.
***
Aracın hali şaka gibi.
Veliler tüm muhataplara gitmişler, ama çözüm üretememişler.
Aralarında, “eylem yapalım, çocukları bindirmeyelim”, diyenler de olmuş, ama beklemeyi tercih etmişler.
Oysa yaklaşık 16 yıl önce (22 Eylül 2006) yine bir servis sorunu yaşanmış, eylem yapılmış ve velileri temsilen 4 veli ile ben de dönemin Valisi Yavuz Erkmen (Bugün İyi Parti Zonguldak İl Başkanı) ile görüşmeye katılmıştım ve sorun çözülmüştü. (Daha sonra bu köşede “Allah Allah” Yazımı yazdım)
***
Milli Eğitimin sözde çok kapsamlı servis yönetmeliği bir işe yaramadı.
İş paraya gelince mecburi olan araç muayene, trafik kontrol işleri bir işe yaramadı.
Trafik deyince bu bölge jandarma bölgesi ve araç her gün karakolun önünden geçiyor. Şehir merkezinde 2 haftada bir tüm servisler polisler tarafından denetleniyor, ama bizim köylüleri kimse görmüyor.
Acaba aracın kasko, sigorta ve araç koltuk sigortası var mı?
İhaleye başka araçların girip, servisi başka araçların yapması olacak iş mi?
Yukarıda tarif ettiğimiz bir araç servis yapabiliyorsa, ufak tefek makyajlarla kim bilir başka neler yapılıyor!
Köylüye neden ikinci sınıf muamelesi yapılıyor?
Devlet işi ucuza getireceğim, diye ihale yaparak, parasını vererek sorumluluktan kurtulamaz.
İşçi servisi yapan, dolmuşçuluk yapan servislerden de söz ediliyor.
Bakınız bu olay, öyle uydur, kaydır evraklar düzenleyerek, sızdırma haberlerle ve sorumluluktan kurtulma açıklamalarıyla geçiştirilebilecek bir olay değildir.
13-14 yaşındaki kız çocuğuna 21 yaş kemik testini kabul eden anlayıştaki görevliler ile bu araca izin verenler arasında ne fark var?
Her taraf kokuşmuş. Ehliyet, liyakat dip yaparken, adam kayırmacılık, yandaşlık tavan yapmış.
Ne diyeyim?
Yazıklar olsun.
Büşracım, sen bizi affet."