Muhteşem bir dünya kupası finali izledik. 
Futbolun böylesine kaliteli ve keyif verdiği çok nadir final olur.
İlk yarı Fransa’nın fazla kontrollü davranması üzerine yediği goller ve 3-3 biten maç sonrası penaltı heyecanı.
Futbol ile pek alakam kalmamıştı uzun yıllardır.
Her futbolcunun bir zor hikayesi var.
Messi.
Kylian Mbappé.
Çınar’dan dinlediğim ve o uyurken dinlediği sesli kitaptan tanık olduğum futbolcu hikayeleri sonrasında onun da ilk dünya kupası heyecanına eşlik ettik ailece.
İyi ki de ettik.
Yoksa böyle bir finalden ve heyecandan mahrum kalacaktık.
Şunu bir kez daha gördük.
Ülke olarak dünya kupalarında olmalıyız.
Ancak o disipline tam anlamıyla sahip olamayan bir ülke olarak çok zor.
Çocukların sürekli olarak; “Neden Türkiye yok” sorularına yanıt veremiyoruz.

Zonguldak ve diğer şehirler!
Dünya kupası demişken.
Ülkelerin yarışı demişken.
Bir de şehirlerin yarışı var.
Zonguldak orada da yok.
Zonguldaklı yazar Cem Küçük’ün şehirde son yıllarda yaşanan kımıldama da olmasa değişen hiçbir şeyin olmayacağına yönelik sözleri aslında geçmiş yılların ne kadar atanmışı- seçilmişi varsa hepsini gözümüzün önüne getiriyor.
Bu şehir harika bir şehir.
Bu şehrin avantajları var.
Ama bu şehrin çocukları, gençleri, çalışanı, emeklisi, kadını, sporcusu, öğrencisi ne yazık ki şehirler arası rekabetsizliğin kurbanı oluyor.
Şehir hala göç veriyor.
Onca avantaja rağmen bu şehrin insanlarına her türlü kötülük edildi- ediliyor.
Egosu boyundan büyük ne kadar adam varsa bu şehrin yanlış yönetilmesine, şövanizmine, çeteleşmeye alet oldu.
Mesela Zonguldak geçmişte çıkan isimler de dikkate alınarak bir futbol endüstrisinin merkezi haline gelebilirdi.
Onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık.
Şimdi bir – kaç futbol okulunun mücadelesini izliyoruz.
Voleybol ve basketbolda verilen mücadeleyi görüyoruz.
Bu şehrin insanları çok daha fazlasını hak ediyor.
Ama hastalık aynı hastalık.
Çapsızlık.
Karaktersizlik.
Şehrin çapı elbette geçmişten bu güne atanmış ve seçilmişlerin çapıyla alakalı.
Ama seçmen olarak da sınıfta kaldığımızın sonucudur bu tablo!

Olay hafife mi alınıyor!
Öğrenci servisi uçtu.
Bir evladımız öldü.
18 can ölümden döndü.
Otobüs birkaç metre daha kaysa 80 metrelik uçurumdan uçacaktı.
O zaman kaç ölü olacaktı?
Aracın muayenesi geçmiş.
Randevu alınmış.
İleriye gün verilmiş.
Caddelerde denetimler oluyor.
Eksik olan her detaya ceza yazılıyor.
Bu araç bir defa denetime takılmamış.
Taşımalı eğitim için öğrenci taşıyan araçları kim denetleyecek?
Bu şoförün yaşı ne kadar uygun?
Orada bir ticari taksinin hatalı solama yaptığı sırada kazaya neden olduğunu iddia ediyor araç sahipleri.
Öyle bir taksi var mı?
Ölü sayısına bakarak sanki olay biraz hafide mi alınıyor?
Yetkililerden tüm sorulara yanıt veren bir açıklama bekliyoruz.
Her gün hatırlatmaya – sormaya devam edeceğiz.