Gece yarısı... Kitabımla sürüklenip gidiyorum bir yerlere. Bazen rüzgarın damlacıklar getirdiği bir kumsalda ya da savaşın vahşetiyle ruhumu acıtan satırlardayım.
Derin bir uykuda da olabilirim o an. Aniden, üst kattaki 'komşu'nun gürültüsüyle fırlıyorum yerimden. Sonuna kadar açılan müziğe, yerle boğuşan ayak sesleri karışıyor.
Sonra öfkeyle sabır çatışıyor biran. Erdemsizliğe acımakla kızmak kararsızlığını yaşamaktayım.
Sabah ışıl ışıl gökyüzü. Kızımla ve bir arkadaşımla çay sohbeti yapıyoruz. İçimiz sevinç doluyor, en azından bugün pek çok kişi üşümediği için.
Saat 12.00’de kızımın okulundayım. Gelmesini rica ettiğimiz velilerden birkaçı toplanıyor. Kermes yapılacak. Öğrencilere bir nebze katkıda bulunabilmek için.
Yararlı olmanın, paylaşmanın güzelliğini açıklıyorsunuz, karşınızdaki hanım, ellerini arkasında birleştirip duvara yaslanmış. Çiğnediği çikleti arada patlatarak;
''Ben hiçbir şey yapmam'' diyor. ''Hiçbir şey bilmiyorum.''
''Hanımefendi'' diye yineliyorum. ''Okul Koruma Derneği olarak, maddi olanakları kısıtlı ailelerimizin malzemelerini biz sağlayacağız. Sizler de yeteneğinizle...'' Sözümü kesiyor: ''Yoo kocam .... de çalışıyor ama olmaz yapamam. Çiklet bu kez dişlerinin arasından dışarıya uzatılıp tekrar çekiliyor. Çiğneme şapırtılarıyla kırık camların toplanma sesi birleşiyor. Başka bir okuldan gelip camların çoğunu parçalayan çocuğu düşünüyorum biran. Karşımdaki az önceki veliye gelecekteki hayatını da düşünerek; ''Vicdan'' diyorum. ''Paylaşmanın, yararlı olmanın güzelliği'' diyorum.
Başka bir hanım da, üzüntüyle, şaşkınlıkla atılıyor: ''Evet vicdan sevgi'' diyor. '' Başkalarını düşünmemiz gerekir. Bizim de zor dönemlerimiz oluyor ama insan az ya da çok yeter ki istesin. Faydalı olmayı istesin.''
Okulun koridoru daha bir aydınlanıyor, bulutları dağıtıyor iyilik. Sonra sınıf kapıları açılıp gül yüzlü çocuklar çıkıyor, gül yüzlü öğretmenleriyle birlikte. Sonsuzlukta bir gün daha devam ediyor.