Pazar gününün konusu değil belki ama kentin acı bir gerçeği.
Daha önce de dile getirdik.
Vakit buldukça yine dile getireceğiz.
Zonguldak’ta yaşayanların galiba büyük çoğunluğu; “Ben Zonguldaklıyım” diyemiyor.
Sorun da buradan başlıyor olsa gerek.
Siyasette.
Ticarette.
Medyada.
Özellikle stresli ve yarış dolu günlerde bir başka memleketçilik var beynimizde.
En küçük bir krizde özüne dönercesine!
Mesela, ekmeğini bu şehirden kazanan, zenginliğini bu şehre ve bu şehrin insanlarına, verdiği fırsatlara borçlu herkesin öncelikle harcamasını da bu şehirde yapması lazım.
Öncelik bu şehirde üretilen ürünlere sahip çıkmak olmalı.
Öncelik ürün temininde Zonguldak esnafı olmalı.
Toptancısından, parekendecisine, imalatçısından tüketicisine kadar hepimizin önceliği Zonguldak olmalıdır.
Mesela bir başka konu.
İmkanlar ve fiyatlar dahilinde öncelik yerel marketler olmalıdır. Geçenlerde gördüğüm için örnek olsun diye söylüyorum.
Ticaret Odası Başkanı kendi üyelerinin marketleri varken gidip A101’den alış veriş yapıyor mesela.
Anlatmaya çalıştığım tam da bu.
Buradan TSO ve tüm esnaf odalarına, siyasetçilere sesleniyorum.
Gelin şu işi bir kampanyaya dönüştürün.
Bu şehrin markalarına, bu şehrin üretenlerine sahip çıkmak Zonguldak’a sahip çıkmaktır.
Mesela bir örnek daha
Daireleri bu şehirdeki insanlara satıp çimentosundan borusuna, camından banyosuna ihtiyaç duyulan ürünleri aynı fiyatlarda olmasına karşın diğer şehirlerden almak kendi ayağına, kafasına sıkmaktan başka bir şey değildir.
Az da olsa bu şehrin markalarına, tedarikçilerine, marketçilerine, manavlarına sahip çıkanlar var.
Onlara da Zonguldak ve Zonguldaklılar adına teşekkür ediyoruz.
Zonguldak olmak gerekli.

İstanbul Pastanesi

İstanbul Pastanesi’nin ‘Selanik’i benzerlerinden çok daha farklı ve kaliteli.
Dokuz kat yabancıya bile götürseniz o farkı görebilir.
Özetle önemli bir ürün.
Pek çoğumuz hediye olarak götürebiliyoruz.
İstanbul Pastanesi bu ürünü markalaştırarak Türkiye’nin dört bir yanına veya Avrupa ülkelerine satamaz mı?
Dünyada buna benzer ürün örnekleri var.
Sıradan gelebilir ama bu şehrin markalarından biridir.

Yerel kalkınma!
Seçim döneminin en güzel projelerinden biriydi, küçük ölçekli de olsa bir balık işleme tesisinin kurulması. Ereğli Belediye Başkanlığı’na aday adayı olan Buket Müftüoğlu’nun üzerinde çok durduğu bu düşünceye sahip çıkan kimse olmadı.
Her zaman olduğu gibi hazır en kolayıdır!
Başka yerel kalkınma modelleri de vardı.
TSO’lar bazında bazı adımlar var ancak yeterli değil.
Belediyeler bu tarz yerel kalkınma modellerine neden daha fazla zaman ayırmaz?

“O zaman çalamazlar”
Çaycuma Belediyesi, ÇAYBEL kanalıyla park ve bahçeler yıllardır dışarıdan alınan ürünleri kendi imkanları ile üreterek hem istihdam sağlıyor hem de tasarruf ediyor. Aynı zamanda isteyen belediye veya kurumlara da imalat yapabiliyor. Ama ne ilginçtir Zonguldak’tan hiçbir Belediye; “Ankara’dan falanca firmadan almayalım şunu da bize siz yapın” demiyor. Hatta başkan Bülent Kantarcı’nın kendi partisinin belediye başkanları bile.
Ortada hem bir iletişim sorunu var hem de başka işler!
Denilen o ki;
 “O zaman çalamazlar. Avantayı paylaşamazlar”
Bizi bu kafalar yönetiyor işte.

STK’lar ve kurumlar
Zonguldak’ta gerçekten iyi iş yapabilecek az öz STK’lar mevcut.
Çakal-çukalların ötesinde onlar kendi kabuğuna çekilmiş durumda.
Mesela ZOKEV.
Mesela Zonguldak Fotoğraf Derneği.
Mesela Karaelmas Üniversitesi Vakfı.
Engelliler Derneği.
Zonguldak Off Road Kulübü.
Rutin dernek faaliyetlerinin ötesinde sahaya çok daha fazla girmesi ve mutlaka desteklenmesi gereken kurumlardan bir kaçı.
Yerel yönetimler ve kurumlar bu derneklere paradan çok moral vermeliler.
Bu kurumların organizasyon yetenekleri öldürülmemeli, sabote edilmemeli.
Bu konuda çok şey konuşabiliriz.
Vali Mustafa Tutulmaz ve tüm belediye başkanlarımız şehir adına güzel organizasyonlar yapabilecek bu kurumlarla buluşup dertleşmeli.

Z HABER’den
Şehrin asıl sorunlarına kafa yormaya devam edeceğiz.
Hayat kısa ve Z HABER ile yolculuğumuz sürecinde kente ve Zonguldaklıya en fazla nasıl faydalı olabiliriz o tarafından bakıyoruz.
Kişiler, kurumlar, siyasetçiler medyayı işlerine geldiği gibi görmek ve kullanmak isteyebilir.
Bizler kimsenin arka bahçesi olmadan ortak aklın gösterdiği yolda samimiyet ve dürüstlükle çalışacağız.
Bizlere bu niyetimize ve çabamıza inanan güvenen insanlar lazım.