Şüphesiz çocuklarınızın gözünde dünyanın en harika anne ve babaları sizlersiniz. İlkokul çocuklarının gözünde bir başka harika insan da onun öğretmenidir. Somut işlemler döneminde bulunan çocukların düşünce sistematiği yetişkinlerden çok farklıdır. Bu dönemde söylenen sözleri çok ciddiye alırlar ve söylendiği şekilde kabul ederler.
Sözgelimi “Beni üzmeye devam edersen evden giderim ve annesiz kalırsın.” sözü çocuk için annenin gideceği anlamındadır.
Okulu ve öğretmeni ile ilgili kurulan olumsuz cümleler çocuğumuzun okuldan ve öğretmeninden elde edeceği kazanımların önünde bir engel olarak durur.
Çocuklarımıza korku ile bir davranış kazandırmak son derece yanlış bir yöntemdir.
Polis, jandarma, doktor, hemşire gibi meslekleri yapanlarla çocukları korkutmak da birçok yetişkinin ileride bu meslekleri yapan kişiler karşısında korku ya da kaygısının sebebini oluşturduğu görülmüştür.
“Öğretmenine seni söyleyeceğim.” gibi tehditler öğretmene duyulacak sevgiyi engelleyecek, yerine korkuyu tetikleyecektir.
Öğrencilik hayatımızda başımıza gelen olumsuz örnekleri çocuklarımızla paylaşmamız onların üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmüştür. Başarısız olduğumuz derslerle ilgili paylaşımlarımız o derslere karşı önyargı oluşmasına sebep olabilir.
Çocuklar yapabildikleri ile varım derler. Anne babaların ve öğretmenlerin en önemli görevi çocuklara yapabilecekleri işler vermek başarabilecekleri görevleri onlardan yerine getirmelerini onlardan istemektir. Çocukları kendi gerçekliğinden kopartmadan verilen sorumluluk ve görevler çocuğun hayata çok daha iyi hazırlanmasına imkan sağlar. Çantasını hazırlamak, okula kadar çantasını taşımak, kıyafetlerini-oyuncaklarını toplamak, yatağını düzeltmek, sırasının temizliğini yapmak, yemeğini yiyebilmek, meyvesini dilimleyebilmek gibi sorumluluklar her çocuğumuzun başarabileceği işlerdir. Çocuklara sorumluluk vermek yerine kendi ideallerini çocuklarının üzerinden gerçekleştirmeye çalışmak anne babaların çocuk yetiştirme sürecindeki hatalarındandır.
"Hayatın merkezi" imiş duygusuyla hayat yolculuğuna, eğitim öğretim hayatına başlayan çocuk başkalarının ne hissettiğini pek de anlayamaz. Empati kuramaz. Empati yoksunu insanların topluma çok da faydalı olabildikleri görülmemiştir.
İlgisiz sevginin, içten olmayan yapmacık sevginin, sevgi gösterilerinin bedelini, bebeklik ve çocukluk döneminde sizi evinizde sevgiyle bekleyen evladınızın/evlatlarınızın ergenlikle birlikte sizden kaçmaya, odalarına saklanmaya başlamalarıyla ödemeye başlarsınız. Bazıları için bedel daha da fazla olabilir.
Çocuklarımız genellikle karşısındakinin niyetini algılayabilecek durumdadır.
Çocuklarınıza kendilerini kötü hissettirecek sözler söylediğinizde ya da davranışta bulunduğunuzda verdikleri ilk duygusal tepki sizi sevmekten değil, kendilerini sevmekten vazgeçmeleridir. Kendini sevmeyen kendini değersiz hisseden bireyler hayat yolculuğunda başarıya ve mutluluğa hep uzak kalmışlardır.
Çocuklarımızdan istediğimiz cevabı alacağımız soruları değil, onların gerçek duygularını öğrenebileceğimiz soruları sorabilmeliyiz. Doğru ve doğru zamanda sorulan her soru çocuklarımıza iyi bir rehberdir.
Çocuğunuza okuldan geldiğinde lütfen şu soruyu sorun. “ Bugün seni okulda mutlu eden şey neydi?”
Bu soru; çocuğun olayların iyi yönlerine odaklanmasını ve hayata daha olumlu bakmasını sağlar. Ayrıca sorunun yanıtını dinlerken olumlu/olumsuz yönde tepkiler vermeyin. Sadece dinlediğinizi hissettirerek onlara kulak verin.
Her yaptığı "aferin - süper" diye alkışlanan, hazları ertelenmemiş her istediği anında yerine getirilmiş, anne babasını bazen de tüm aile efradını avucunun içine almış çocukların sayısı her geçen gün artmaktadır. Her oyunu ve yaptığı her işi yarışma, rekabet havasına sokularak, egosu yüceltilen bu çocuklar, yetişkinliklerinde işbirliğine yatkın olmayan, hırçın, depresif bireyler olarak karşımıza çıkarlar.
Akademik bilgileri en iyi öğreten okul olma iddiası günümüz çocukları için yeterli değildir. Bu nedenle sosyal ve duygusal açıdan desteklenmeyen çocukların test çözme, ödev yapma, sınavlara hazırlanma sarmalında bocalanmaları onların hayat yolculuğunda yorulup pes etmelerine sebep olmaktadır. Gönül dünyalarında karşılığı olmayan kitapları okumaları çocukların kitap okuduğunun bir göstergesi değildir. Bu nedenle kitap seçme imkanının çok fazla olduğu kütüphanelerle çocuklarımızı tanıştırmak anne baba ve öğretmenlerin görevleri arasındadır.
Büyüklerin ideolojik tercihinden bağımsız, çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini destekleyen insanlığın temel etik ve estetik değerlerini öğrenip benimseyebilecek bir öğrenme ortamı oluşturmak günümüz okul ikliminin olmazsa olmazlarındandır . Böyle bir okul iklimi ancak ve ancak eğitim-öğretim sürecinin tüm bileşenlerinin ortak akılla hareket etmesiyle sağlanabilir.
Okullara biz ebeveynler çok farklı anlam yüklüyoruz. Çocuklarımız evden çıkıp akranını, arkadaşını görünce; öğretmeni ile konuşup, gülüp, eğlenince, özgürce oyun oynayınca kendini buluyor, yüzünde gülücükler, gönüllerinde bahar çiçekleri açıyor. Çocuklarımız okullarda hakkını savunmayı, başkalarının hakkına saygı duymayı, merhametli olmayı velhasıl iyi bir insan olmayı öğreniyor. Bizler çocuklarımıza düşmemeyi değil kaç kez düşerse düşsün ayağa kalkabilmenin mümkün olduğunu öğretmeye çalışıyoruz. Bazen ağlıyorlar bazen canları yanıyor bazen de bir yerleri kanıyor. Bazen yağan yağmurda ıslanıp buz gibi havada üşüyorlar. Ama ne olursa olsun okulda mutlu olmanın bir yolunu bulabiliyorlar.
Öğretmenlerin çocuklarımıza ve velilerimize yaptıkları rehberlik çalışmaları aldıkları akademik eğitimin ve edindikleri tecrübenin eseridir. Hiçbir velimizin, hiçbir öğretmenin hiçbir yöneticinin “bu çocuğu sınıfımızda-okulumuzda istemiyorum” deme hakkı ve lüksü bulunmamaktadır. Cezai ehliyeti bulunmayan, disiplin cezası uygulanamayacak ilkokul öğrencilerinin eğitim hakları Anayasamız ve kanunlarımızla teminat altına alınmıştır. WhatsApp ya da farklı sosyal medya mecralarında hangi niyet ile yapılmış olursa olsun çocuklarımızın sağlık ve eğitim durumları ile ilgili yorum ve söylemler kanunlarımız önünde suçtur. Çocuklarımızın yüksek yararı her şeyin önündedir. Anne babası olmamız bile çocuklarımız ile ilgili sınırsız bir tasarruf hakkını bizlere vermemektedir.
Çocuklarınızı öpmeniz onlara sarılmanız kadar doğal bir davranış olamaz. Ancak çocukların bulunduğu ortamlarda “okul önlerinde, parklarda, çocuk oyun alanlarında” yetişkinlerce çocukların öpülmesi abartılı sevgi gösterileri çocukların psikolojik gelişimi için uygun bir yaklaşım değildir. Bu tür alanlarda çocuklarımıza sarılırken lütfen “annesine ya da babasına hiçbir zaman sarılamayacak yavrularımızın hissiyatını da” düşünmenizi istirham ediyorum. Bizlerin merhameti yaşayacağımız anlık mutluluklardan daha büyüktür…