Yıllardır bunu çok söyleriz.
Bu şehrin en büyük sorunlarından biri samimiyetsizlik.
Aynı şeyleri yaşıyoruz.
Siyasette.
Bürokraside.
Ticarette.
Yani bugün bu şehirde yıllardır biriken, kronikleşen ve yıllar içinde katmerleşen sorunların başında samimiyetsizlik.
Dönüp bakıyorsunuz.
Zonguldaklılar kandırılmaya devam ediliyor.
Yollar, binalar yapmak değil ki mesele.
Birbirimizi kandıra kandıra nereye kadar?
Kendi aklına güvenmeyen, fikrine güvenmeyen ne kadar siyasetçi varsa bu şehre zarar verdi.
Belediye başkanlarımız da aynı şekilde.
Ve ne yazık ki STK’larımız da teslim oldu siyasetçilere.
Sonuç malum.
Mesele Zonguldak’ta her yere bir bina, her yere yol yapmak değildi ki sadece.
Zonguldak’ı her anlamda yaşanabilir kılmaktı en büyük hayalimiz.
İnsanlarını daha barışık, sosyal gereksinimlerini tamamlamış bir şehir özlemi ile yanıp durduk hep.
Kendini bilmez, yetersiz ve kimliksiz isimlerin egolarına kurban etmeyecektik.
Ettik!
“Şuralı” dedik!
“Buralı” dedik, ettik.
“Benim partilim” “Senin partilin” dedik ettik.
Coğrafi engeller değildi asıl mesele.
Bizim pek çok atanış ve seçilmişimizin aklında ve gönlündeki engellerdi en büyük sorunumuz.
Hala aynı kafayı yaşıyoruz!
Ve hala aynı kafayı yaşarken daha yaşanabilir bir Zonguldak falan hayal ediyoruz!
Hayal işte!
Tek başınıza yüksek bir binanın üzerine çıkın.
Çayınızı alın ve oturun.
Sessizce!
Hani şu “Zonguldak” yazan anıt ve çevresindeki curcunayı izleyin!
İnsanları!
İnsanların telaşını!
Çaresizliğini!
Trafiğini!
Açlığını!
Tokluğunu!
Umudunu!
Umutsuzluğunu!
Yıllarımızı çalanlarla yılları çalınanlar aynı kavşakta dönüp duruyor!
Sen “şucu” olsan ne fayda ben “bucu” olsam ne fayda!
Tablo ortada!

Köylü pazarları!
Sonuçta şuna inandım.
Bu şehirde belediye başkanlarımızın çoğu köylü üreticiyi market baronlarına yem ediyor.
Zonguldak Belediyesi başta olmak üzere hemen hemen tüm belediyelerde üreticiye yakışır, güzel ahşap, tezgah ve düzenlemelerin olduğu bir köylü pazarı göremedik.
Zonguldak merkez mesela.
Geçmişten beri tüm belediye başkanları ve belediye yönetimleri köylünün ikinci sınıf muamele görmesine zemin hazırladı.
Bu bir kültürdür.
Bu bir ekonomidir.
Bu bir yerel kalkınma- hayata tutunma modelidir.
Teşvik etmekten, destek olmaktan bu kadar korkmayın.

Mükemmel ceza
Aydın Balekoğlu ağabeyimizin hayata dair hikayeleri ve notları ibretliktir.
İşte onlardan biri.
Olay 1506’da Frankfurt’ta kaydedilmiştir. Bir tüccar 800 altın kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur. Son derece dindar olan marangoz cüzdanı bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok para kaybının fark edilmesinin mümkün olmadığını değerlendirir ve sahibinin bu parayı arayacağını düşünür.  
800 altın ne kadardır? O zaman, 40 altın için iyi bir at satın alınabildiğinde yaklaşık 20 at bedeli kadardır.
Bir gün marangoz kiliseye gider. Rahibin, Frankfurt’a giren tüccarın 800 altın kaybettiğini ve bulanın 100 altın ile ödüllendirileceğini duyurur.
Bunun üzerine marangoz parayı getirir ve Rahibe teslim eder.
Tüccar gelir ve çantayı alır. Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 altını ödemeyi reddeder. 
Marangoza 5 altın uzatır. 
Marangoz tüccara sözünü tutmasını söyler. 
Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 altını vermemek için cüzdanında 800 değil 900 altın olduğunu iddia eder. 
Marangozun çantadan para aldığını iddia eder. 
Rahip, marangoz için ayağa kalkar. 
Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu söyler. Asla böyle bir şey yapmayacağını söyler. 
Tartışma kızışır. 
Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.
Hakim süreci başlatır. 
Tüccara, İncil’e elini koyarak 900 altın kaybettiğine yemin etmesini söyler. 
Tüccar tereddüt etmeden elini İncil’e koyar ve yemin eder. Yargıç, marangoza 800 altın bulduğuna yemin etmesini söyler. Marangoz da elini İncil’e bastırarak yemin eder.
Herkes merakla hakimin kararını beklemektedir. 
Hakim her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek, “Marangoz 800 altın buldu ve tüccar 900 altın kaybetti. Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre Marangozun kendisine aittir. Tüccar ise kaybettiği 900 altınını aramaya devam edebilir” kararını verir.
Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu olay Frankfurt tarihine bu şekilde geçmiştir”
Şimdi bu hikayeyi Zonguldak’a uyarlamak isteseniz aklınıza kimler gelir?