Zonguldak’a gelen her vali heyecanlı.
Biraz da telaşlı.
Bilgi.
Birikim.
Tecrübe.
Ve tüm deneyimlerini ortaya koyarak, güzel işlere imza atıp, devleti en güzel şekilde temsil edip, adaleti sağlayarak daha büyük şehirlere gidebilmenin hayalini kurmaları çok normal.  Siyasetin değil devletin valisi kalabilmek en büyük idealleri. Arada kindar olanlar hariç!
Kimler geldi kimler geçti?

Nevzat Ayaz’lar.
Saim Çotur’lar.
Ve diğerleri.
Zonguldak zor şehir.
Son şehir.
Bu şehrin valilerini hep daha büyük şehirlere, görevlere taşımış.
Ancak pek çok vali geldiği yerlerde görmediği manzaralarla karşı karşıya kalıyor.
Gerek insan ilişkileri.
Gerek siyasi denklemler.
Gerek hemşehricilik ağları- ağaları!
Gerekse samimiyetsizlik onları da kısa sürede yoruyor.
Bu şehri ortak akılda buluşturmaya çalıştıkça yoruluyorlar.
İlk üç ay anlamaya çalışıyor.
Sonraki üç ay şaşırıyorlar.
Sonraki üç ay; 
“Arkadaş ben nereye gelmişim. İnşallah geçicidir” diye düşünmeye başlıyorlar!
Dokuz aydan sonra farkında olmadan bizlere benzemeye başlıyorlar.
Bazen sistemsel bir çatışmanın parçası kaçınılmaz oluyor.
Malum!
Ya ondansındır – ya benden!
Ya kömürcüler yuhalar ye futbolcular ıslıklar!
Zonguldak sürekli vali eskitiyor.
Sonuç değişmiyor.
Gelen her valiyi kurtarıcı olarak gören Zonguldak’ın siyasi çevreleri ve sivil inisiyatif, kendine benzetemediği her vali için bir tehdit haline geliyor.
Canı sıkılan valiyi görevden alıyor!
Kendi yapamadığı her işe valileri sokuyor.
Bunu Vali Mustafa Tutulmaz özelinde söylemiyorum.
Ancak kendisinin de mutlaka yaşayacağı – belki yaşadığı acı bir gerçek.
Bu durumlar Zonguldaklılar olarak bizlerin en genel hastalığı.
Son 20 senenin valilerine bakarsak daha iyi anlayabiliriz.
Sonra; 
“Bununla kötü olursam merkeze mi giderim?
Bununla görünürsem Antalya’ya mı atanırım!” sendromları mı başlıyor?
Allah Sayın Tutulmaz ve bundan sonraki valilere kolaylık versin!
Şehrin kendi ortak aklı yok ki!
Olsaydı zaten pek çok sorunumuzu valilere gerek kalmadan çözebilirdik!
Valiler devletin esas makamı olarak şehrin en önemli sorunlarına daha fazla zaman harcayabilirdi!

Geçmiş olsun hocam
Anam kaza fotoğrafını görünce diyor ki; 
“Kime ne iyilik ettiyse o iyilik onu oradan mucizevi şekilde kurtarmış”
Bahsettiği kişi Prof. Dr. Eksal Kargı.
Ve diğer iki hekim arkadaşı.
Kargı her ne kadar estetik cerrahi ve son dönemde Brazilya poposu ile gündeme gelmiş olsa da zor durumdaki pek çok hastanın damarlarından- tendomlarından yeniden hayata bağlayan çok değerli bir hekimdir.
Arabasının ön camından manda giren ve yüzü paramparça olan Hüsnü Sami Alpan’ın tedavi sürecinde verdiği tıbbi mücadeleyi de çok iyi biliyoruz.
Sen git üç takla at.
50-60 metre sürüklen.
BMW tanınmayacak hale gelerek hamur olsun.
Sen ve arkadaşların bu araçtan burnu kanamadan sağ çıkın.
Geçmiş olsun hocam.
Allah beterinden korusun.
Gidin bir deve kesip garibanlara dağıtın.

İş dünyasını dinleyelim!
Yine söylüyoruz.
Bu şehirde istihdam çabası içinde olan insanları dinleyelim.
Bu şehrin valisi.
Bu şehrin milletvekilleri.
Bu şehrin belediye başkanları.
Bu şehrin daire müdürleri.
Mutlaka ve mutlaka her türlü zorlukla mücadele ederek istihdam kapıları açmaya çalışanlarla sık sık bir araya gelmeli.
Yerel düzeyde istihdam politikalarını teşvik eden, kolaylaştıran prensip kararları alınmalı.
Bu şehirde üretim ve istihdam derdinde olan herkesin söz hakkı var.
Bu insanları dinleyip ve doğru anlayabilirseniz bu şehrin çocuklarının yeni işletmeler kurmasına, daha fazla insan çalıştırmasına destek olabilirsiniz.
Bizim önerimiz.
Ayda bir gün iş dünyası ve girişimciler mutlaka dinlenmeli.
Şehrin enerjisi doğru işlere harcanmalı!