Çok az insan stres ile korkunun insan bedenini ve ruhunu nasıl yorduğunu, ne derecede yıprattığını ve hatta çürüttüğünü fark etmekte, gerekli tedbirleri alarak hayatına devam etmektedir.

İbn-i Sina stres ve korkunun bir canlıyı nasıl yok ettiğini göstermek için bir deney yapar: İki kuzuyu iki ayrı kafese koyar. Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda ve aynı cinstedir, aynı yemlerle beslenir. Tüm şartlar eşittir. Ancak, yan kafeste de bir kurt vardır ve kurdu sadece kuzulardan biri görebilmektedir. Aylar sonra kurdu gören kuzu huzursuz, zayıf ve çelimsiz olduğundan ölür. Kurt kuzuya hiç bir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür. Kurdu görmeyen diğer kuzu ise oldukça huzurlu olduğundan besili ve kiloludur. İbn-i Sina’nın gerçekleştirdiği bu deney göstermektedir ki yoğun stres, kaygı, korku her canlıda olduğu gibi biz insanlara da oldukça zarar verir. Zihnimiz olumsuz duygu ve düşüncelerin etkisi ile yıpranır. Hayata olumsuz bakar ve kendisini motive etmez. Gereksiz korku, endişe, kaygı, stresin, insan bünyesine verdiği zararı hiç bir şey vermez. Bu yüzden oluşturulmuş korkularla ne kendi hayatımızı ne de bir başkasının hayatını heba etmeye hakkımız yok.

İlkokulda, özellikle de okuma yazma sürecinde çocukların üzerinde oluşturulan yoğun baskı ile kaygı düzeylerini artırmak sonrasında başaramama korkusu yaratmaktadır. Başaramama korkusu maalesef ebeveynlerin, öğretmenlerin, çocuğun yakın çevresinin ve medyanın oluşturduğu bir korku durumudur. Okuma yazma sürecinde acele etmek, matematik öğretiminde kavramları öğretmeden somutlaştırma yapmadan işlem düzeyinde süreci devam ettirmek, yabancı dil öğretiminde gramere boğularak öğrenmeyi eğlenceli hale getirememek, din eğitiminde soyut kavramlarda ısrarcı olmak başaramama korkularını oluşturan durumlardır. Ayrıca değerlendirme adı altında yapılan sınavlarda, öğrencilerin öğrendiklerini değil de neleri öğrenemediklerini ölçmeye çalışmak başaramama korkusunu ve kaygılarını derinleştirmektedir.

Çocuklarımızın kendilerini okula ait hissetmemeleri, eğitim kurumlarını yadırgamaları ve eğitim öğretim süreçlerindeki tutarsızlıkları sorgulamaları okul terklerinin başlıca sebeplerindendir. Okula ve öğrenmeye küstürülen, kendisinin değerli olduğu hissettirilemeyen, öğretmeni tarafından önemsenmeyen çocukların yaptıkları ilk şey, öğrenme isteğinden vazgeçmektir. Nitekim akademik başarı ve beceriyi eğitim öğretim sürecinin merkezine oturtarak, nasihat, söz ve sloganlarla davranış değişikliği beklemek, değerler eğitimi ve ahlak eğitimde istenilen sonuçları elde etmeye çalışmak beyhude bir çabadır.

Öğretmenlerin alışkanlıklarından vazgeçememeleri, aynı sınıfı okutan öğretmenlerin akla ziyan yarışları, öğretmenlerin velilerin oluşturduğu baskı ortamına direnç gösterememeleri nedeniyle özel ders-ev ödevi-etüt-dershane-kurs ve zorlama etkinliklerle çokluklarımızın hayatının en güzel anlarını geçirebileceği ilkokul çağlarını heba etmeye gerek var mı, dahası hakkımız var mı?

Kaybedildiğinde bulunamayacak,

Yeri dolmayacak tek şey var;

O da “Hayat”.

Korku-kaygı ya da mutluluk dolu bir süreci inşa edebilmek şüphesiz bizlerin elinde!

C