Hayatın hızlı ve öfkeli haline inat sürekli karamsarlaşan bir nesle doğru hızla gidiyoruz.
Acımasız bir grileşmenin saltanat sürdüğü şehirlerde yaşayan insanların geleceğinin nereye gideceği belli değil.
Ne zaman doğaya kaçsak uzaktan şehirlere daha iyi bakmak mümkün oluyor.
Çocukların gün geçtikte doğadan koparıldığı bir yaşam biçiminde çocukların ruh ve beden sağlığı konusunda insancıl yatırımlar yapması gereken tüm yöneticilerin makyajlı sözlerinin ne kadar büyük bir yalan olduğunu da anlayabiliyoruz.
Her mahallede kamulaştırma yaparak çocuklar için büyük alanlar açması gereken belediye başkanlarımız sahte şeyhler gibi davranmaya devam ediyor!
Ve bu kentte, bu ülkede halk adına, çocukların geleceği adına tavır koyması gereken ileri zekalı konsey veya kurumlar siyasetçilerden, bürokratlardan, belediye başkanlarından korkularına ses çıkaramıyor!
Yazıklar olsun hepinize!
İki salıncak iki plastik kaydırak değil mesele!

Ölen hasta için 6 bin lira alınır mı?
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yeni bir ruh ve çaba arayışına destek oluyoruz.
Yıllardır dediğimiz gibi;
“Benim üniversitem. Benim hastanem” sloganımızı hatırlatıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde biraz spontane gelişen basın toplantısında ortaya konulan iyi niyet, samimiyet ve çabalara kulak vermek gerekiyor.
Tüm bunlara rağmen arada olumsuz ve insanları bazı hekimlere karşı soğutan olaylar da devam ediyor.
Birkaç hekimin yanlış veya kaçınılmaz sondan kaynaklanan tavrını tüm hekimlerimize ve kuruma mal etmek haksızlık olur.
Son bir örnek.
Prof. Dr. Ufuk Tütün ile ilgili.
Hasta yakını bu sefer meslektaşımız Selçuk Koçaklı.
İddia Kübra Koçaklı’nın ameliyat masasında öldüğü ve doktorun bu arada gelip aileden hastanın durumunun iyiye gittiğini söyleyerek 6 bin lira aldığı yönünde.
Bu olayın yarım saat sonrasında ise ölüm haberi geliyor.
Aile şikayetçi.
Gerçekten de öyle olmuş olabilir.
Olayı saat saat, dakika, dakika en iyi bilecek ameliyat ekibidir.
Sonuç olarak olumsuz örnekler Bülent Ecevit Üniversitesi Eğitim Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin yeni Başhekimi Doç. Dr. Özcan Pişkin ile yeniden yakalanmaya çalışılan sinerjiye zarar vermemeli.
Hastane yönetimi de böylesi olayların önüne geçmek için daha disiplinel davranma kararlılığını sürdürmeli.
Kübra Koçaklı’ya rahmet, ailesine sabır diliyoruz.
Ufuk hocamızın diyeceği bir şey varsa cevap hakkını bekliyoruz.

Ortak akıl!
Biz her daim diyoruz ki; “Ortak akıl”
Aklı yeten bir sürü siyasetçimiz, bürokratımız ve STK temsilcimiz ne yazık ki bu ortak aklı sabote etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ötekileştirme.
Başkalaştırma.
Siyasallaştırma.
Ve daha fazlası…
Bu güne kadar böyle yapanlar hep kaybetti.
Merak etmeyin siz de kaybedeceksiniz.
Bu şehir size ekmek verdi.
Bu şehir size makam verdi.
Bu şehir size para verdi, şan, şöhret verdi.
Gelin makamlarda dedikodu yapmayı bırakın!
Ona salvo, buna tehdit hastalığından kurtulun.
Bu kafayla gidecekseniz emin olun ki kaybedeceksiniz!
Bu şehrin insanlarına veya sizin gibi düşünmeyen insanlara karşı gösterdiğiniz nankörlük gelip bir gün yakanıza yapışacak!
Ortak aklı ortak ıstıraba dönüştürmekten vazgeçelim!

Özcan Ulupınar hakkında dosya!
Özcan Ulupınar’ı milletvekilliği performansı nedeniyle çok eleştirmiştim.
En çok da Devrek’te bulunan askeri birliğin kapatılması karşısında durmamasını.
Çok büyük ihanetti.
Son seçimlerde Ulupınar için Ankara’ya giden bazı şikayet dosyalarından da bahsetmiştim.
Aynı fabrikadan çıkan ve farklı isimler tarafından taşınan dosyaların içeriğinde Ulupınar ve ailesine çok büyük haksızlıklar var.
O dosyaları hazırlayıp taşıtanlar nasıl oluyor da şimdi hiçbir şey olmamış gibi Ulupınar ile yan yana gelebiliyor?

Anılardan… 
Çocukluğum kütük ve ahşaptan bir köy evinde gaz lambasının ışığında büyüdü.
Annesiz ve babasız.
Yine kütükten yapılmış bir köy okulunda yedim ilk öğretmen dayağını.
Şimdi hala ayakta.
Kurdun sisli havayı sevebileceğini, çelik çomak peşinde koşarken kuzuyu kaptırdığım gün öğrenmiştim. 
9-10 yaşlarında olmam babaannemin beni bir dağın yamacından döndürerek fırlatıp atmasına engel değildi.
Kara kovanların dibinde oynarken, oğul çıkaran arıların üzerimde toplandığını gördüğümde galiba bayılmışım.
Dedemin elinde tütsü ile gelerek arıları kovana doldurduğu zaman ki sakinliği de ne kadar şanslı bir çocuk olduğumu anımsatır bana.
Mekanları cennet olsun.
Bu da bizden Pazar anısı olsun.
Ne güzel anılar bunlar da keşke yazmaya vakit olsa.