Nereye gidiyoruz böyle?

Merhaba sevgili okurlarım, içler acısı halimizi; bilene bilmeyene tekrar ifade etmek gerek.

Gençler mutsuz, işsiz ve geleceksiz…

Başka izahı yok, diplomalı, üniversite mezunu; ailesine göre iyi yerlere gelmesi gereken gençler sürünüyor.

Nasıl mı? Mesela İstanbul’da tek yatak ve küçük dolaplı; tuğla duvara bakan camlı bir oda 900 liraya kiralıkmış… Öğrenci mi tutacak? Yeni mezun olup da İstanbul’a iş başı yapmaya gidebilmiş biri mi? İnsan mı tutacak?

Kira meselesi, Zonguldak’ta da gençleri küstürüyor. Sanıyor musunuz, ince ince kirası ne kadar; şehirde hayat nasıl diye araştırmadan “aa üniversite kazandım, yazıp gideyim” diyerek Bülent Ecevit Üniversitesi’ni tercih ettiklerini?

Okumak maliyetli, iş imkanları zayıf… Okumaktansa gelişi güzel bir başka yol izlemeyi de tercih edenler oluyor. “Okuduktan sonra bana ne verecekler, üç kuruş… Bunun için mi okuyacağım?”

Bu tepki ne kadar acıdır. Üniversite eğitimi yeni ufuklar katar, insanın hayatına. Yaşamak savaşının da önemli bir öğreticisidir.

Ama! Ama sonuç hüsran. Diplomanı alıyorsun ve küpe takıyor diye işten çıkarılan bir mühendis oluyorsun. Gece 12’de maile bakmak zorunda kalan modern bir köle oluyorsun. Kazandığın paralar ise asgari ücretten hallice…

Ne hedeflenmişti? Asya’dan ve özellikle Çin’den çekilecek fabrikalar için ucuz işgücü diyarı olacaktı, Türkiye. Oldu mu? İş gücü ucuzlaşırken, hayat çok hızlı pahalandı. Dolayısıyla ekonomik şartlar, hayatı olumsuz etkiledi. Fabrikalar Çin’den çekilmedi, biz kötüleşmiş şartlarla kalakaldık.

Şekilsel olarak yaygın bir eğitime sahibiz. Ama içerik?

Yapılması Gereken!

Dünyada ‘sosyalist’ düşünceler yükselirken 1950’lerden sonra kapitalist dünya yaşanan ekonomik ve politik sıkıntıların çözümünü “sosyal devlette / refah devletinde” buldular. Üretenlerin maaşları ciddi oranlarda arttı. Sınıf bilinci, sanki düdüklü tenceredeki basıncı alacak gibi kontrollü şekilde yükseltildi. Toplumun ekonomik olarak alt kesimlerinin hayat standartları yükseldi. Batı’da 60 ve 70 yıllarda işçiler için ucuza toplu konutlar yapıldı. Maaşlar yükseldi. Hemen hemen herkes özel araca sahip olmaya başladı. Toplumsal direniş, pastadan bir çatal daha fazla verilerek kırıldı.

1980’lerde başlayarak bu ekonomik refah, kademeli olarak geri alındı. Batı bazı standartları korurken, Türkiye’de pahalılık ve zorluk git gide arttı.

Bütçe açığının çözümü vergide bulundu. Vergi üstüne vergi alındı. Hala da alınıyor. Hayat pahalılaştıkça, maaşlara göstermelik zamlar yapılıyor ancak tüketim kalemleri maaştaki artıştan daha çok zamlanıyor.

BEÜ’ye bu sene daha az öğrenci kaydolmuş, gurbete gidecek güç kalmadı. Gündelik işlerle evini geçindirenler tekrar kapanma olması durumunda, eğitim masrafını riskli görüyor.

Şehir de renkli bir hayat sunmuyor, dışarıdan gelecek olana. Diğer şehirlerin de dahil olduğu istatistikler ilerleyen günlerde, aylarda çıkar. Bence, insanlar memleketlerinde kalmayı tercih etti, şayet iyi bir okul kazanamadılarsa.

Hal böyleyken, bir taşıt veya ev almak her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Sanayi ve YÖK dirsek temasıyla yürümeli. İhtiyaç yoksa, kontenjan açmamalı; öğrenci almamalı. Üretimin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim yönlendirilmesi yapılmalı.

Madem başka bir yol mümkün değil, refah devleti; yüksek ücretler tekrar gündeme gelmeli.

Dar gelirli daha fazla maaş alırsa daha fazla tüketim yapar. Borç krizleri yaşanmaz. Tüketim yükselince istikrar artar. Ülke kısa-orta vadede büyüme yaşayabilir.

Kalkınma bugünden yarına olacak iş değil!

Ciddi planlama gerekiyor. Günü kurtarmaya, bütçeyi denkleştirmeye çalışmaya devam ederek ancak yerimizde sayarız. 

Zonguldak’ın Kalemi – 14

Sevgili yazar arkadaşlarım ve farklı lezzetleri iple çeken okurlarım, bu hafta yeterince uzun tuttuk kendi sözümüzü. Haftaya bir aksilik olmazsa yine cumartesi günleri Zonguldak’ın Kalemi’nde sizden gelenlere yer vereceğim. Yazısını, şiirini; çizimini paylaşmak isteyenler Z HABER sosyal medya kanalları, WhatsApp ihbar hattı üzerinden veya doğrudan benimle iletişim kurabilirsiniz.

Unutuluş

sahi ne renkti muhabbetin

sevda çalılı

uzun soluklu hayaller renginde miydi

mavilikten mi konuşuyordum

yarın maviliğinde bugün kararan mavilikten

sahi ne renkti muhabbetin

kırmızının ağır ağır oturduğu

son anları konuştukça yüzüm

kırmızı noktalı mıydı

en müstehcen karanlığında gecenin

sahi ne renkti muhabbetin

neden susuyorsun

konuşsana kadın

en ürkek dokunuşlarıyla kelimelerin

git de kal de gel de

susma kadın

muhabbetin rengi belirler sarhoşluğu

sapıttırma bana kadın