İstanbul…

Yahya Kemal’in “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diye tarif ettiği,

Napolyon’un “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” dediği,

Güzelliği karşısında Zonguldak’tan gelen gam yüklü gemilerin selam durduğu efsunlu, aziz ve kadim şehir.

Bu tarihi şehirde “Altın boynuz” denilen Haliç’in kolları arasında saklanmış bir endüstri mirası Silahtarağa Elektrik Santrali…

İstanbul’da kaldığım günlerde Osmanlı’nın endüstri mirası bu müstesna eseri ziyaret ettim.

III. Selim’in silahtarı Seyit Abdullah Ağa’nın yörenin geçmişindeki oynadığı önemli rol nedeniyle tesisin bulunduğu bölgeye Silahtarağa denildiği için santrale bu isim verilmiş.

Silahtarağa Elektrik Santrali, Haliç’te Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin birleştiği yarımada üzerinde 1914 yılında kurulmuştu.

Kömür yakıtlı (termik) olarak kurulan santralin kömür ihtiyacı Zonguldak kömür havzasından ve buradan gemilerle taşınarak temin ediliyordu.

Santralin faaliyete geçmesiyle birlikte İstanbul’un aydınlatma ve diğer enerji ihtiyaçlarını artık bu tesisten karşılıyordu ki beklenmedik bir durum ortaya çıktı!

Birinci Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı ile Rusya karşı karşıya gelmişti.

Savaş sırasında Rus donanması tarafından Zonguldak kömür havzası ve kömür taşıyan gemilere yapılan saldırılar, kömür naklini imkânsız hale getirmiş, kömür üretimi de büyük oranda düşmüştü.

Şayet kömür temin edilemezse İstanbul karanlıkta kalacak, santralin yanı sıra kömürle çalıştığı için askeri ve özel gemiler de duracaktı.

Üstelik denizyolundan başka Zonguldak kömürlerini İstanbul’a ulaştıracak başka yol da yoktu.

Hâlbuki Arifiye’den geçip 1892 yılında Ankara’ya ulaşan Anadolu-Bağdat demiryolu hattı kapsamında Adapazarı-Ereğli demiryolu yapımı da planlanmıştı.

Ancak yüklenici Almanlar tarafından bu hattın yapımı gerçekleşmedi. Gerçekleşseydi Rusların denizdeki saldırılarına rağmen İstanbul’un kömür ihtiyacı demiryolu ile Ereğli’den karşılanabilecekti.

Santralin kömür ihtiyacını karşılamak üzere alternatif çözüm arayışına gidildi. Tek çare İstanbul’un kuzeyindeki Ağaçlı ve Çiftalan linyit kömürleriydi.

Enver Paşa komutasındaki birlikler tarafından Silahtarağa Santrali ile Ağaçlı ve Çiftalan arasında dekovil demiryolu inşa edilerek kömür buradan temin edildi.

Zonguldak-İstanbul Enerji Köprüsü

Birinci Dünya Savaşı ve zaferle çıkılan Milli Mücadelenin ardından kurulan Cumhuriyet’in de ilk projelerinden birisi Zonguldak havzasında taş kömürü üretimi ve demiryolu inşası oldu.

Bir taraftan havzanın gelişimi ve üretime yönelik çalışmalar yapılırken, diğer taraftan da kömürün Ankara ve diğer şehirlere ulaştırılması için Ankara-Zonguldak arasında demiryolu inşa edildi.

İnşa edilen bu demiryolu hattı üzerinde de 1948 yılında Çatalağzı Termik Elektrik Santrali (ÇATES) kuruldu.

1952 yılından itibaren de ÇATES ile Silahtarağa Santrali arasında bağlantı kuruldu. Bu bağlantı aynı zamanda ulusal enerji sisteminin de (Enterkonnekte sistem) başlangıcı oldu.

İstanbul’un elektrik yükünü yıllar yılı ÇATES ve Silahtarağa birlikte taşıdı.  

Bugüne gelirsek;

Özel sektör eliyle de olsa ÇATES elektrik üretmeye, Türkiye’yi aydınlatmaya devam ediyor.

Bugün Santralistanbul adıyla müze ve üniversite olarak hizmet veren Silahtarağa Santrali ise geleceğin aydınlarını yetiştiriyor.

KAYNAKÇA

1-Arda Baş, I. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Zonguldak’a Yönelik Saldırıları (1914-1915)

2-Dr. Mustafa Albayrak, Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolunun Yapımı

3-https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_elektri%C4%9Fin_tarihi

4-https://www.santralistanbul.org/tr/hakkinda/

5- https://bit.ly/3tHug8b

6-https://tr.wikipedia.org/wiki/Silahtara%C4%9Fa_Elektrik_Santrali